KISA BAYRAMIN UZUN ve AĞIR BİLANÇOSU!

Gözünüzden kaçtıysa bir kaç hatırlatmayla hizmet etmek isterim. Buyurun okuyun. Önce özetler!

4 günde 67 can gitti Bu ülkenin duble yollarında, kullanılmayan pahalı köprülerinde, hız kesmeyen trafik kazalarında. 20 günde 10 kişi boğularak öldü bu ülkenin göllerinde, denizlerinde, nehirlerinde, üstü kapatılmayan kuyularında…

Şimdi bayrama denk gelen bu olaylardan sonra; “Bize artık bayram olur mu?” diyenlerin, evlerine bayram uğramayanların sesine kulak verme zamanıdır…

Yıllar önce güneydoğuda patlayan mayında bir astsubayın iki kolu, iki ayağı kopmuş gözlerini de kaybetmişti genç asker.  Dönemin genelkurmay başkanı bayram ziyaretine gittiği Gata’da tedavi gören askere; “Bizden bir isteğin var mı evladım?”diye sormuş, ağrılar içinde kıvranan gazi;“Bana gözlerimi verin yeter komutanım” demişti. Bu cevap unutulur mu?

Elazığ- Bingöl sınırında çıkan çatışmadaşehit olan uzman çavuş Rıstam Çetin’in eşi Aysel Çetin’in eşinin tabutu başında bebeğine sarılarak; “Bu nasıl bayram?Ben onu çok seviyordum. Kızımız daha iki yaşında bile değil” şeklindeki sözleri ve hüzün dolu bakışı unutulur mu?

Sultan Gazi’de hayatınıpolis kurşunuyla kaybeden 18 yaşındaki Oğuzhan Erkul’un annesinin;“Bize artık bayram olur mu? Biz her gün yeni bir 14 Nisan’a uyanıyoruz. Artık hava güneşli ya da yağmurlu, çiçek açmış, bahar olmuş, yaz gelmiş bizim için önemli değil. Bize artık hep kış ve güz! Bayram sabahı oğlum benim elimi öpecekti şimdi ben gidip oğlumun mezar taşını öpeceğim” bağrı yanık annenin bu sözleri akıllardan, yüreklerden çıkar mı?

Gece gündüz, bayram seyran, dur durak bilmeden çalışanİBB (İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin) son olarak TÜRGEV,  TÜGAV, Ensar Vakfı ve Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı ile öğrenci yurtları işletmek üzere protokol imzaladı. Buna göre İBB; yurtların bakım ve onarımını yapacak, kirayı ödeyecek, binaların ortak giderlerini ve aidatlarını karşılayacak. Vakıflarda yurtların işletmesini yapacak, sadece elektrik, su doğalgaz, güvenlik ve temizlik giderlerini karşılayacak. Yönetime yakın olan vakıflara sağlanan bu ayrıcalık kalkınmaya olmasa da (!) adalet kavramına gölge düşürmez mi?

Erdoğan’ın: “Dünyadaki basın örgütlerine sesleniyorum. Siz neyi bekliyorsunuz? Ne güne duruyorsunuz uluslararası bir medya kuruluşunun faaliyeti engelleniyor. Sesinizin çıkması lazım neden çıkmıyor?” şeklindeki sözleri 177 gazetecisi içeride olan ve basın özgürlüğü tartışılan bir ülkenin imajınagölge düşürmez mi?

Hülya Koçyiğit’in kendisiyle yapılan röportajda; “İnsan hakları noktasında yıllarca eksikliklerimiz vardı ve ne mutlu ki AKP hükümeti bu konuda önemli adımlar attı. İfade özgürlüğü diye bir şeyle tanıştık. İçeride yatanların gazetecilik yaptıkları için suçlu olduklarınainanmıyorum” şeklindeki sözleri olaylara hangi pencereden baktığına dair bir fikir vermez mi?

Adalet yürüyüşünün bu koşullarda sıcağa, yağmura, çamura, bağırmalı, protestolu gübre provokasyonlu,  mermi fırlatmalı, suları ve elektrikleri kesmeli ikramlara(!) rağmen sürmesi bir bakıma; adalete hasret çekenlerin, adaletin yokluğunu hissedenlerin, baskının bedelini ödeyenlerin, saldırılara hedef olanların, mağdurların sesi olarak görülmez mi?

Bayramın ne maddi, ne manevi bilançosu unutulmamalıdır…

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87