KISSADAN HİSSE…

Bugün ülkemizden ve dünyadan ilginç bulduğum adreslerde dolaşacağım. Arzu eden varsa bu yolculukta bana eşlik edebilir…

Derler ki! “Dünyayla derdi olanı, dünyayla hesaplaşanı uyku tutmaz. O hep uykusuzdur!” ( bu söz doğrudur ve deneyimle sabittir!)

Yine derler ki! “Yazılarım, kitaplarım benim kalemdir.” “Okurluk yazarın okuludur. Ama mezun olunması zordur.” (al sana yürekten katıldığım iki söz daha)

Ve deriz ki; Eskiden kasveti dağıtan bir Türkiye vardı. İnceden inceye mırıldandığımız türkülerimiz vardı! Şimdi kasveti artıran ve iç çektiren bir ülke var. Yalan mı?

Sevincimizin yarım, kederimizin yoğun, öfkemizin çok, adalete susamışlığımızın ise tavan yaptığı ülkemizde özlü sözlerden sonra özel örneklere geçelim mi?

Varından değil, yoğundan verenlerin yaptığı Çatalca’daki Aziz Nesin Vakfı kurulurken, bahçeye ağaçlar dikilecekmiş. Çocuklara sormuşlar hangi ağacı istersiniz diye. Her biri bir ağacın adını vermiş, kimi vişne, kimi kayısı, kimi ceviz diye bağırmış. Derken küçük bir kız çocuğu usulca seslenmiş; “makarna ağacı dikelim!” herkes yere bakmış, birbirine ağladığını göstermemek için…

Şimdi alt yapımızı borçlu olduğumuz öğretmenlerimize bir kapı aralama zamanıdır. Efendim terör 22 yılda 140 öğretmeni hayattan koparıp almış, sevdiklerinden ayırmış. PKK tarafından işlenen öğretmen cinayetlerinin yıllara göre dökümü şöyle; 1980’de 5, 1981’de 5, 1981-1987 arasında yok. 1988’de 8, 1989’da 4, 1990’da 3, 1991’de 2, 1992’de 17, 1993’te 48, 1994’te 30, 1995’te 6, 1996’da 6, 1997’de 3, 1998’de 1 öğretmen, hayattan, mesleğinden, öğrencilerinden hunharca ve kalleşçe alınmış…

İşi öğretmek olan, işi bilgi vermek olan, elinde silah yerine kalem tutan bu öğretmenleri öldürmek hunharlık, canavarlık değilse nedir? 23 yaşında Şanlıurfa Siverek’te öldürülen Necmettin Yılmaz öğretmeni, Batman Kozluk’ta öldürülen müzik öğretmeni Şenay Aybüke Yalçın’ı, eğitimin temellerini kazan bu emekçileri ortadan kaldırmak canilik, alçaklık değilse nedir?

Başlıkta kıssadan hisse dedik. İçini dolduralım. Sırada İran var! Üniversite yıllarımdan beri oralı pek çok arkadaşımın olduğu, gidip gelirken inceleme olanağı bulduğum, kitaplarımda yer verdiğim İran’da kadın egemen bir konuma sahip. Anneler güçlü, sözleri geçerli, kızlar eğitimli ve söz sahibi…

Devrim sonrası tüm yasaklara ve zorluklara rağmen anneler, çocuklarını muhalif bir kimlikle yetiştirmede asli unsur olarak rol üstlenmişler. Öyle ki Türkiye’de görev yapan ve aslen oralı olduğu için sık sık gidip gelen, hem ülkemizde hem oralarda okul yaptıran bir profesör arkadaşım anlattı; “Cumhurbaşkanlığı seçiminde Ruhani’nin seçilmesini bir destana dönüştüren kitleler, tüm yasaklara ve kısıtlamalara rağmen İranlı annelerin, İran kadınlarının yetiştirdiği nesiller olmuş.” Kadın sorunlarına duyarlı eczacılık bölümü öğretim üyesi olan arkadaşımı dinlerken kadının rolü adına ve ülkemizi de düşünerek hem şaşırdım, hem sevindim, hem kıvandım, hem kıskandım…

Şimdi de Ürdün’deyiz! Belalı coğrafyanın kurbanları olan kadınlar, Ortadoğu’da ya namus uğruna öldürülüyor, ya da tehditlerden koruma adına hapse atılıyor. Bugün Ürdün hapishanelerinde bulunan 1700 kadından yüzde 65’i koruma amaçlı hapishanelerde tutuluyor. Şimdi söz 52 yaşındaki Fatima’dadır; “Ömrümün 7 ayı hastanede, 22 yılı demir parmaklıklar arasında geçti. Hayatım gitti, gençliğim gitti, bu dünyada dilediğim her şey gitti” derken hayatını özetliyor sanki…

32 yaşındaki Rehab; “Bana şiddet uygulayan kocamdan boşandıktan sonra korunma amaçlı 7 ay hapiste kaldım. Burada kendilerini merdivenlerden atanlara, bileklerini kesebilmek için lavaboları kıranlara, birbirlerini boğarak öldürmeye çalışanlara şahit oldum” derken içerinin hiç de korunaklı olmadığının altını çiziyor belli ki…

Birbirinden beslenerek büyüyen, gelişen, uzmanlaşan meslekler- cinsler vardır. Öğretmenlik ve kadınlık bunların başında gelir. Sorusuyla insana ufuk açan, yol gösteren, bazen de kıvrandıran öğrencilerimiz sayesinde daha çok okumadık mı? İlk dersleri annelerimizden almadık mı? Tıkanma noktamızda birbirimize yemek tarifinden çocuk bakımına kadar her konuyu danışmadık mı?

Örneklere ve yaşananlara bakınca, her konuda söz sahibi olanların bu konuda da başka bir tutum sergilemelerini hiç beklemiyorum. Her konuda ders veren havalarına bakınca umudum iyice azalıyor. Hele de yeni evli öğretmen çiftten kadını Kars’a, erkeği Edirne’ye atadıklarını duyunca! Hele de Türk Dili ve Edebiyatı mezunu olan Amasyalı gencin atanamadığı için çobanlık yaptığını duyunca! Ve babasının; “Ben oğlumu çok zor şartlarda okuttum. Benim gibi çoban olduktan sonra, okuması neye yaradı ki” şeklinde yaptığı açıklamayı duyunca!

Özellikle de öğretmen ve kadın kıyımlarını duyunca bu soruna daha çok kafa yormamız gerektiğini düşünüyorum. Acep diyorum bu yaşamsal sorunu; ülke gündeminin uzağına mı, dışına mı, kıyısına mı, içine mi, göbeğine mi koyalım, ya da koysunlar! Koyarlar mı?

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87