LAWRENCE'in BEDEVİLERİNİN PEŞİNDE CİHADA!..

Sonunda bunu da gördük... 


Suudi Arabistan liderliğinde 34 İslam ülkesi “Teröre karşı İslam İttifakı” adıyla bir askeri koalisyon oluşturdu!.. Ne yapacak bu koalisyon?. Irak, Suriye, Libya, Mısır ve Afganistan’da operasyonlar düzenleyecek... Bu ittifakın merkezi ise Riyad olacak...


Pekii, hangi ülkeler ne kadar asker verecek bu koalisyona?. Örneğin Çad, Togo, Cibuti, Sierra Leone, Gabon, Gine, Fildişi Sahili kaç askerle katılacak bu cihada?. Türkiye nasıl bir güçle dahil olacak?. Suudiler, Katar, Ürdün, Mısır ne kadar askerle temsil edilecek?. Ya da şöyle bir soru sorabilirim:


-Biz bu kadar salak mıyız?.


Böyle bir birlikteliğin aslında “Şii karşıtı” bir cihat hareketi özü taşıdığını, bunun mezhep savaşını bambaşka boyutlara taşıdığını göremeyecek kadar saf mıyız Allah aşkına?!.. Bir Türk yurttaşı olarak, içimi yakan, utançtan yüzümü kızartan soruyu da sormak isterim:


-Binlerce yılın Türk ordusu, daha dün denecek kadar yakın tarihte İngiliz cetveliyle çizilen Krallıklar karşılığında, Türk askerini boğazlayan, bu millete düşmanlığını yüzlerce, binlerce kez göstermiş olan bedevilerin emrine nasıl giriyor?!.


Biraz tarih öğrenin!..



Ünlü İngiliz casusu 
Lawrence’i, Hollywood yapımı filmde izleyenlere, pek bi hayran kalanlara önerimdir; O casusun anılarını, o zamanın belgelerini okuyun, yetmezse Profesör İlhan Arsel’in “Arap Milliyetçiliği ve Türkler” kitabına bir göz atın; ihanetin, nefretin, kinin, açgözlülüğün ve soysuzluğun vardığı en son noktayı göreceksiniz!..


Aslında aynı soyun bireyleri olan Arapların, Birinci Dünya Savaşı’nda İngiliz desteğinde, Osmanlı’yı Arap çöllerinde nasıl arkadan vurduğunu, bugünkü kralların dedelerinin ve bedevi sürülerinin, hastaneleri bile aç çakal sürüleri gibi basıp, yaralı Mehmetçiklerin boğazlarını bir baştan diğerine nasıl parçaladıklarını, postallarına, ağızlarındaki dişlere varıncaya dek yağmaladıklarını okuyacaksınız...


O krallıkların nasıl kurulduğuna, petrol anlaşmaları ile nasıl sımsıkı Batı emperyalizmine bağlandıklarına, buna karşı çıkan ilerici Arap önderlerinin nasıl boğazlandığına, suikastlara kurban gittiğine, o coğrafyadaki yüz milyonlarca insanın nasıl bir cehalete ve bağnazlığa bilinçli olarak mahkum edildiğine, Suriye’ye, Irak’a, Libya’ya sözde demokrasi ve insan hakları götürme yalanıyla milyonlarca insanın kanına giren Batı’nın, en büyük ihlalciler Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt gibi ülkelere nasıl da kol kanat gerdiğine tanık olacaksınız!...


-İşte Türkiye böyle bir “Cihat Birliği’nin”, böyle bir “Nefret Kardeşliğinin” emrine giriyor!..


Hem de tarihinde ilk kez!..



Yandaşların cihat hezeyanı!..



Gelelim yandaş medyanın ve siyaset erbabının “savaş tamtamları” çalması meselesine...


Dün baktım, “İslam Gücü” oluşturulması konusunda, Amiral Gemisi Sabah dahil yandaş gazetelerin hemen hiçbirinde en ufak bir haber yoktu!.. Olan bir iki tanesinde ise o denli minnacık görülmüştü ki; bir büyüteç gerekmesi bir yana, haberin ne olduğu bile anlaşılmıyordu... Kısacası haber okuyucudan resmen saklanmıştı!..


“Utandılar mı acaba”, desem “kıyamet savaşında Kabe’yi korumak” türünden cihat yazıları yazanlar bunlar, Rusya krizinde savaş çığlıkları atan yine bunlar... Demek ki meselenin utanmayla ilgisi yok; büyük olasılıkla “Emirin demiri kestiği” yerdeyiz, her zaman olduğu gibi!..


Ben ömrümde “inanmadığı şeyleri” bu kadar içselleştirerek, bu denli kalben yazıyormuş gibi yaparak savunan “yazar” güruhu görmedim, inanın... Son olarak NTV’de Mustafa Karaalioğlu’nu izledim; Saray’la arasındaki buzları eritmek için cansiperane bir uğraş içinde olan muhterem, öyle laflar etti ki, onun adına yüzüm kızardı. Radikal yazarı Murat Yetkin’in, “dış politikada mezhep ittifaklarına girilmemesi gerektiği, Türkiye’nin önceliğinin sınırlarının ve yurttaşlarının güvenliği olması” yönündeki sözlerine itiraz eden Karaalioğlu, şu utanç dolu konuşmayı yaptı:


-Bu yaklaşım dış politikada pasif bir pozisyon almak demektir. 90 yıldır uygulanan bir politikadır. “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” dersen, 3 bin dolar milli gelire ülkeyi mahkum edersin...”


Milyonlarca insanın kanı, canı üzerinden bu denli rahat konuşmak, neredeyse pazarlık konusu yapmak “bu tür kafalara” has bir şey olsa gerek... Cumhurbaşkanı’nın Başdanışmanı Burhan Kuzu da, attığı tweette yine dehasını konuşturdu:


-Yurtta Sulh Cihanda Sulh diyenler, bu sözün sahibi Atatürk’ün bu sözünden sonra Hatay’ı aldığını nasıl izah ediyorlar. Anlayamazlar...


Gerçekten de anlayamıyorlar!. Hatay meselesinin yıllar içinde nasıl nakış gibi işlendiğinden, Fransız kamuoyunun nasıl mercek altına alındığından, Büyük Devrimcinin adeta satranç oynar gibi her hamleyi koordine ettiğinden, Hatay’daki referandumdan zerre kadar haberi yok!..


Son olarak; 11 Aralık günü Anadolu Ajansı’nın “bayram değil, seyran değil eniştem beni niye öptü” misali verdiği habere bakalım:


-Amerikan ekonomisi savaşlarla büyüdü!..


Ajans, ABD’nin on yıllardır savaşlarla büyüdüğünü belirttiği haberde, “savaşların ülke ekonomisini kötüleştirmek yerine canlandırdığına işaret ediyor” diyordu... Ufak bir düzeltme yapayım.


-ABD o savaşları kendi ülkesinde yapmadı!!!         


Bu yazıyı, sevgili arkadaşım Nihat Genç’in, bana da ilham veren Odatv’deki yazısının başlığı ile bitireyim:


-Cihat ilanının düdüğünü parayı veren Suudlar çalıyor: Türk tarihinin en aşağılık, en şerefsiz halidir...


https://twitter.com/umit_zileli

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87