MİLLİ İRADE DİYE DİYE…

Har vurup harman savrulan 15 yılın ardından çok yönlü bir alarm çalıyor ülkemizde. Nereye, nasıl, ne kadar gidileceği belli olmayan bir alarm bu! Adalet duygusu, insan sevgisi, vicdani sorumluluk uçup giderken tüm değerler yerle bir oldu. Ancak ayakta kalanlar adeta birbiriyle yarış edercesine; “Eyyy diye başlayıp, sen kimsin diye devam edip, ne yazar, umurumuzda bile olmaz, topunuz birden gelin, bana bak, kapıları açarım!” diye biten çıkışlarla günü kurtarıyorlar! O derece yani, çıta bu yani, top onlarda yani…

Altı doldurulmayan, içi boş, yama yapılarak uydurulmaya çalışılan, saçma sapan ve sonrada ani dönüşlerle kotarılmaya çalışılan bir siyaset anlayışı bu. Olanı biteni görmeyen, önünü, arkasını hele de geleceğini hesap etmeden güne yönelik bir siyasi irade bu…

Acaba diyorum bizi yönetenler, OECD’nin Gelir Eşitsizliği Raporundan haberdar mı? Rapora göre yoksulluk oranının yüzde 17.2’ ye ulaştığını duydular mı? Ya da 18 yaş altı çocukların yüzde 25.3’nün yoksul olduğunu biliyorlar mı? Yoksa el kaldırıp indirme gibi son derece yaşamsal randevuları daha mı önemli? Hele de arkasında şöhret, mal, mevki, itibar, güç, imtiyaz, ayrıcalık, geçiş üstünlüğü, kıyak emeklilik, özel sağlık, damada, geline, baldıza yönetim kurulu üyeliği, danışmanlık gibi garantili işler varsa! Liderin her dediği yapılmaz da ne yapılır?

Yine uzman görüşlere göre, sermaye kaçışının hızlandığından, büyüme istikrarsız olunca sanayici ve iş adamlarının önünü göremediğinden haberleri var mı? Bunlardan haberleri olmayabilir ama DOB’da (Devlet Opera ve Balesi) sanatçıları giysi konusunda uyaran müdürlerin terfi ettirildiğinden, daha öncede bir milli eğitim müdürünün kadınlara hakaret ettikten sonra asaleten atandığından haberleri vardır!

Sırayla gidersek ve siyasi iradenin çok sevdiği ve sık sık kullandığı “yok hükmünde” sözünden yola çıkarsak, basın özgürlüğünü, düşünce özgürlüğünü, laiklik ve insan haklarını, kadın haklarını, çocuk haklarını ve engelli haklarını yok hükmünde mi saysak acep? Sonrasını düşünmeden istenen zaten bu deyip sussak mı acep? Aslında sonrasını zaten yaşayarak görüyoruz da yok hükmünde sayınca rahatlar mıyız? İşte onu bilmiyor ve soruyu onayınıza değil, bilginize sunuyor, şiir tadında, ya da söz sanatları sınırında tümcelerle konuşanları görmezden gelen, güzel olan her şeyi elimizden çekip almayı marifet belleyenlere rağmen biz ne yapacağız, sen ne yapacaksın deyip susuyorum!

Bu arada doların hızlı yükselişi, ekonomide kalıcı tahribata yol açışı, buna karşılık bulunan parlak çözümleri, “yastık altını bozdurun, dolarla borçlanmayın, dolar dolmaz gibi!” sorumluluk mevkilerine yaraşır(!) öneri paketlerini nereye koyacağımı bilmiyorum! Tıpkı devlet ihtiyacı karşılamadığı için 14 yılda yüzde 100 artan özel yurtlarda boşluğu cemaatlerin doldurmasına göz yumanları, açılmayan kapıların ardında canları yanan, henüz eve dönmeden, hayata atılmadan bir avuç küle dönen çocuklarımızın anılarını nereye koyacağımızı bilemediğim gibi!

Tıpkı çaresiz anaların, işsiz babaların, yoksul ailelerin çocuklarının kaldığı sentetik halılı, plastik kapılı, ahşap çatılı çıra gibi yanan yurtlarda kavrulan çocuk bedenleri için nutuklar atmaya, takdiri ilahi demeye, işi fıtrata yüklemeye devam edenleri nereye havale edeceğimizi bilmediğim gibi!

Daldan dala atlayarak da olsa, yine TBMM başkanının; “O, ‘siz’ diye hitap eden kibar bir insan, edebiyata, musikiye, operaya, tiyatroya düşkün, ağzına içki koymamış bir şahsiyettir, Ders almamız gereken çok değerli bir devlet adamıdır” sözleriyle açtığı Sultan Abdülhamit sergisini görmeğe gidip gitmeyeceğimi bilmiyorum! Tıpkı 146 gazeteciyi tutuklayarak dünya rekorunu yakalamışken, cezaevlerinde doluluk oranımız yüzde 200’ü bulmuşken, kalkıp Yunanistan Savunma Bakanını devlet sorumluluğu ve ciddiyetine uygun konuşmaya davet etmemizle övünüp övünmeyeceğimi bilemediğim gibi!

Yine uzun süredir katliamlara kazadır, doğal afettir, kaderdir, mukadderattır, fıtrattır demeyi alışkanlık haline getirenlere şaşarak bakıyorum! Bunun adının teselli mi,  teslimiyet mi olduğunu bilmeden ve anlamadan sadece bakıyorum! Ancak, Soma, Ermenek faciaları, tarikat yurtlarında kalan öğrencilerin başlarına gelenlerin hep kaderle açıklandığını iyi biliyorum! Bu sığınışın teşhis mi, tespit mi, tahlil mi, tahmin mi olduğunu bilmiyorum. Ancak ve keşke AVM, gökdelen, köprü, duble yollara verdiğimiz önemin, ayırdığımız bütçenin çok az bir kısmını da çocuklarımızı tarikatların kucağına atmamak için harcamamız gerektiğini iyi biliyorum!

O zaman 11, 12, 13 yaşlarında birbirine sarılarak yanan kızlarımızı kurtarmış olur, dahası göz yumularak beslenen, desteklenen tarikat yurtlarının bilinen sayısının 17 bin olduğunu unutmaz, dahanın da dahası bilinen bu sayının ayrıntılarına iner, gerçek sayıya ulaşmış olurduk.  Sonra oturur empati yapar, o yoksul ailelerin çocuklarını gönderebilecekleri başka yurt yoksa ve tek yer buralar ise, bu hap kadar izbe yerlerden başka yer yapmadığı için görevini ve işlevini yerine getirmeyen devletin bu işi nasıl çözeceğine ve çözmesi gerektiğine kafa yorardık…

Sonuçta da G20 zirvesi için 2 günde 200 milyon dolar harcayan, Ocak- Ekim döneminde çiçek, çay, kahve hediye gibi kalemlere temsil ağırlamadan 329 milyon harcayan, 16 filoluk özel uçağı olan ve geçenlerde yeni bir uçak alan devletimizle gurur duymaya devam ederdik…
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87