NELERİ KAYBETMEK ÜZEREYİZ?

Birkaç gün önce yayınlanan “Neleri Kaybettik?” yazım üzerine gelen yorumlardan yola çıkarak bugün de “Neleri kaybetmek Üzereyiz” başlıklı bir yazı yazmak farz oldu.

Kaçtır yazıyoruz. Ülkemizde paylaşılması gereken, yüzleşilmesi gereken o kadar konu var ki! Örneğin büyüdükçe hayatı tehlikeye giren kız çocuklarından mı söz etsek? Okula gönderilmeyen, eve hapsedilen, işe- tarlaya koşulan, üç beş kuruş karşılığında kuma olarak verilenlere mi değinsek? İstismar, taciz, tecavüze uğrayanların dramına mı dikkat çeksek? Onların bedensel ve ruhsal dünyasında açılan yaraları mı sarmaya kalksak? Yaralı iklimler ve muhafazakâr coğrafyalarda de kız çocuğu ve kadın olmanın zorluklarını mı dile getirsek? Bu konuları düşünmek ve düşündürmek için daha sık fırsatlar mı yaratsak? Bence hepsi…

Yukarıdakilerle yetinmeyip üzerine titreye titreye, içimiz eriyerek büyüttüğümüz çocuklarımızın yaşam karşısındaki yenilgisine mi yansak? Çilenin coğrafyası yok deyip kaderi de, kederi de ortak olanları mı bulup çıkarsak? Adaletten uzak, tehlikelere yakın olanların değişmeyen yazgısına mı odaklansak? Bilemedim doğrusu…

CB yaptığı açıklamaların birinde; “Bu davanın her bir ferdi ülkemize, milletimize, medeniyetimize, tarihimize yaptığı hizmetler itibariyle başlı başına bir abidedir, kahramandır. Ben bunların hepsini çok iyi biliyorum” demiş. Ancak bu abide ve kahramanların kimler olduğunu söylememiş, bizlere yeni bir ev ödevi olarak vermiş. Abide ve kahramanların belediye başkanları olmadığı kesin ama keşke kim olduğunu bilsek ve onlarla kadın sorunlarını masaya yatırsak diye umuda kapıldım kendimce!

Bizi kıskananlar durup oturup “tek başkan tek söylem” dese de, olup bitene bakınca hukuk adına utanarak, gelecek adına kaygılanarak dertlensek de, batılıların kara mizah diyeceği bazı şeylerin bizde bazen normal, çoğu kez komik, daha çok trajik sayılması onları ilgilendirmese de! Aslında siyasetin “ciddiyet, akıl, taktik ve strateji işi” olduğu kesin. Bu ilkelerin bizim için geçerli olmadığı gerçeği ise daha da kesin ve keskin!  Araba sevdamız, uçak merakımız, saray hayranlığımız, “itibardan tasarruf olmaz” ilkemiz bunca net ve ortada iken hele de…

Haberi okuyanların kesinkes ağzı uçuklamıştır! Cumhuriyet’in haberine göre; Saray’ın emrinde 268 araç varken, 38 yeni araç daha alınacakmış. Araç filosunun dökümünde; limuzinler, 4x4 jipler, ambülanslar, itfaiye araçları, motosikletler ve zırhlı araçlar varmış. Filonun hem toplam ederi, hem kaskoları bir servet değerinde imiş! Ne güzel galeri gibi, insan boş zamanlarında gider, tüm türleri bir arada görür. Ha bu arada Bay Gül’ün emrinde de günlük bürokratik işlerinde kullanması için 17 araç, 40 kişilik ekip varmış. Gerçekten itibar bu olsa gerek…

Hal ve gidiş böyle iken gel de eskiden hısım olanlarla sonradan hasım olanları düşün.  Ya da önce kardeş, sonra dost, daha sonra düşman olanları masaya yatırırken şaşır!

Sıkı okurlarım biliyor ve görüyor. Her yazımın içine eğitimi sokmak olmazsa olmazım oldu.   Bu arada TEOG yerine alelacele MİS getirildi! Yani Milli İzleme Sınavı. Ne demekse? Bundan öncekiler milli değilmiş demek! Artık mis gibi yepyeni bir sınavımız oldu. İçimize sular seller serpildi. Böylece eğitimli genç işsizlerin oranı yüzde 35’ten yüzde 50’ye çıkar olur biter. Yüzde 88’i psikolojik, yüzde 52’si fiziksel, yüzde 47’si sosyal sorun yaşıyormuş gençlerimizin!  Yaşamasınlar bize ne? Bize mi sordular sınava girerken, okulları bitirirken. Gülü seven dikenine katlanır. MİS gibi sınavları var artık yan gelip yatsınlar…

YÖK yeni sınavın adını YKS koymuş. Yani “Yüksek Öğretim Kurumları Sınavı” 1 günde 240 soru sorulacakmış. Olsun! İşsizler ordumuzun sayısı artar fena mı? Unutulmasın! Biz rezidans yapımı için okullar feda eden bir toplumuz, sınav için gençlerimizi telef etmişiz çok mu? Yine Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ)  olarak; “Türkiye’de demokrasinin gelişmesi ve hukuk devletinin yerleşmesi için büyük mücadele verdiği gerekçesiyle TBMM başkanına “onur doktorası” vermişiz. Yıllardır hak ettiği halde kadro alamayan akademisyenleri üzmüşüz çok mu?

Şimdi gel de yazıyı kadınsız bağla! 28 milyon kadının sadece 8 milyonu çalışıyormuş.  10 milyon kadın işsizmiş. Kadınların yüzde 40’ı anne olunca işi bırakıyormuş. Bu arada bakkal ve büfelerin sayısı yüzde 35 azalmış.

Kadından esnafa, eğitimden gençliğe, araba sevdasından devletin itibarına, dünden bugüne hızlı bir ufuk turu yaptık. İyi oldu değil mi?

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87