MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

NEREDE BU ORDU, NEREDE BU BAŞKOMUTAN!

Yandaş medya haberlerine göre ordu içinde en büyük Fethullahçı operasyonu başladı.
İkisi amiral 5 rütbeli ve çok sayıda asker-sivil personel için gözaltı kararları alındı.
Operasyonların büyüyerek devam edeceği belirtiliyor.
Bazı medya organlarına göre yakalanacakların sayısının 600'ü bulacağı ileri sürülüyor.
Ordu içinde bir yasadışı/terörist yapılaşma varsa bu elbette ortaya çıkarılacaktır, çıkarılmalıdır.
Ancak işe bakın ki sanki biz bu filmi görmüş gibiyiz.
Bundan 5 yıl önce de yine yargı ordunun içine dalmıştı.
İktidarın medyası yargının bu operasyonlarını bir Hollywood filminin senaryosunu yazar gibi kamuoyuna aktarıyor ve yapılanları çılgınca alkışlıyordu.
Aynı filmi görüyoruz diyorum çünkü o zaman da Türk Silahlı Kuvvetleri sus pus olmuş, kılını bile kıpırdatmadan iktidarın orduyu hallaç pamuğu gibi atmasını izlemişti.
Şimdi iktidar yine ordunun içine daldı.
Askerden “tık” çıkmıyor.
Askerin amiri durumundaki başkomutan da sessiz bu kez.
Ordu ve başkomutanı bu operasyonları da yine eskiden olduğu gibi elini kolunu bağlayıp sadece izleyecek mi?
Hiç mi ders almadılar yakın geçmişten?
Bu nasıl bir ordudur ve başındakiler nasıl komutandır ki, kendi subaylarının, generallerinin, ordu komutanlarının hatta Genelkurmay Başkanı'nın bile terörist olduğunu, darbe hazırlığı yaptığını fark edememiştir de bir sivil savcı, birkaç iktidar bağımlısı gazeteci bunları görüp ortalığı yangın yerine çevirmiştir.
Şimdi de aynı şey.
O koca ordu içindeki yeni teröristleri bir türlü fark edememiş, ayıklayıp atamamış, iş yine bir kısım savcılara ve bu kez de iktidar/saray gazetecilerine düşmüş.
Fethullah Gülen'in ve çevresinin bu ülke için büyük bir tehlike olduğunu 25 yılı aşkın süredir yazan biriyim.
Ordu içinde yapılanmaya kalkışmadıkları bilinmeyen bir gerçek değil ve bir kişi bile kalmayana kadar mutlaka tasfiye edilmelidir.
Ama nasıl oluyor da sokaktaki vatandaşın bile bildiği bu gerçek Türk Silahlı Kuvvetleri'ni yönetenler tarafından bilinmiyor ve askeri yargı, açığa alma, hızla emekli etme gibi önlemler uygulanmıyor da iş yine iktidar yargısına teslim ediliyor.
Herkesin bildiği gerçeğe rağmen ordu komuta konseyinin ve başkomutanlarının susması, önceden hiçbir şey yapmamaları insanın içine “Cemaate darbe adı altında Atatürkçü- laik- cumhuriyetçi-medeni subayların da tasfiye edilmesi için böyle yapılıyor” kuşkusu düşüyor.
Yakın bir gelecekte onlarca Atatürkçü subay da önce hapislerde süründürülüp, tasfiye edildikten sonra “Bu da kumpastı” falan diyen çıkarsa elbette şaşırmayacağız.
Ben testi kırılmadan söyleyeyim de.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

FETHULLAHÇI PİLOTLAR DA OPERASYONA UĞRAYACAK MI?

Yaklaşık üç aydır, bir saray gazetecisinin, yandaşların en irisinde yazdığı bir iddiayı soruyorum.
“Rus uçağını Fethullahçı terörist bir pilot mu düşürdü?”
Ordudan tek kelime cevap gelmiyor.
Bu iddiayı dile getiren saray gazetecisini karargâhta ağırladılar, izzet-i ikramda bulundular, saygılarını sundular, cumhurbaşkanına ne kadar bağlı olduğunu bir de kendisinin iletmesini rica ettiler ama soruya cevap vermediler.
Başkomutan ise Rus uçağını düşüren pilotun Fethullahçı terörist olduğunu söylemedi, buna karşı imada bulundu.
“Hata”dan söz etti “Tek başına alınmış bir karar” dedi sonra da “Bir pilot yüzünden Rusya ile dostluğumuzu mu bozacağız” mantığı ile Putin'den özür diledi.
Aslında iddialar ortada duruyor. Genelkurmay da Hava Kuvvetleri de susuyor.
Fethulahçı terörist pilotlar var mı yok mu bilemiyoruz.
Ancak şunu söyleyeyim; bunca iddiaya, sorduğumuz sorulara rağmen yakın bir gelecekte iktidar savcıları Hava Kuvvetleri'ne de dalıp cemaat operasyonu yaparsa bu ordu için çok ayıp olur.
Ayrıca, bakın dün Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu “Rus uçağını düşüren pilotun Rusya istihbaratı tarafından öldürüleceğini” ileri sürdü.
Feyzioğlu o uçağı kullanan pilotun bilinmediğini, ancak hakkında soruşturma açılması halinde bu pilotun kimliğinin ortaya çıkacağını ve Rusya'nın hedefi olacağını söyledi.
Ordu komutası ister hava, ister deniz ister kara kuvvetlerindeki cemaatçi yapılanmayı bildiği halde hiçbir önlem almayıp, sorunu önce kendi içinde halledip sonra yargıya sevk etmeyip iktidar yargısının tıpkı Ergenekon ve Balyoz'daki gibi askeri hallaç pamuğu gibi atmasına neden olursa bu kez tarih önünde hesap veremez.

DEDİKODU

MACERA YAŞAMA HEYECANI ÜNLÜ İŞADAMINI PERİŞAN ETTİ

Ünlü, gerçekten herkesin tanıdığı bir işadamının başına gelenleri öğrendim.
İsmini vermem elbette mümkün değil, ancak yazmamak da olmaz, bir gazeteciye böyle bir bilgi geldiğinde kendini tutamaz.
İşadamımız evli. Ama bir macera yaşamaya karar vermiş.
Yeni tanıdığı genç ve güzel kadınla Türkiye'de asla bir şey yapamayacağını bildiğinden, Amerika'ya uçmaya karar vermiş.
Bir taşla iki kuş vuracak. Hem Amerika'daki işlerini yapacak hem de yeni sevgiliyle bir romans yaşayacak.
Genç kadına sürpriz yapmak için New York'a iki bilet aldığını, ancak havaalanında birlikte görünmeyeceklerini, uçakta da ayrı oturacaklarını, New York'ta birlikte olacaklarını söylemiş.
Yolculuk günü işadamı chek-in yaptırmış sonra uçağa binmiş, etrafına bakınmış kadın yok.
Canı çok sıkılmış tabii ama yapacak bir şey yok, uçak kalkmış New York'a varmış.
Pasaportunu uzattığında iki polis gelmiş işadamını başka bir yere buyur etmişler.
Polisler “neden yalnız geldiniz, yanınızdaki nerede?” diye sormuşlar.
İşadamı şaşırmış “Ben tek kişiyim, yanımda kimse yok ki” demeye çalışırken polis sözünü kesmiş “İki kişilik bilet aldığınızı biliyoruz, şu kişinin bilet parasını da siz ödediniz, ama o uçaktan çıkmadı.”
İşadamı daha da şaşkın kem küm ederken polis “O kişinin bir telekız olduğunu biliyorsunuz herhalde” deyince iyice yıkılmış.
Meğer o kadın daha önce Amerika'da bir olaya karışmış ve sınır dışı edilmiş, ülkeye girmesi yasakmış.
Tabii işadamı bunu bilmiyor, kadın da Amerika'ya giremeyeceğini söylemeye çekinmiş ve uçağa gelmemiş.
İşin kötü tarafı işadamını “Amerikan çıkarlarına karşı olaya alet olduğu” gerekçesiyle ilk uçakla geri göndermişler ve vizesini beş yıllığına iptal etmişler.
Şimdi bu dedikodunun bize öğrettiğine gelelim.
Amerika kendi topraklarına giren herkesi önceden takip etmeye başlıyor. Bilet parasını kimin ödediğine kadar bakıyor ve önlemini alıyor. Bu Amerika'nın dünyadaki herkesi izlediği, dinlediği ve fişlediği anlamına gelir.
Yani Amerika'ya gidiyorsanız, siz bir şey saklamak isteseniz de başaramıyorsunuz. Yasak bir macera heyecanınız bile Amerikan sistemine takılıyor.

SOSYAL MEDYA

TROLLERİ BLOKLAMA KAMPANYASINA BAŞLADIM

Sosyal medya çok önemli bir haberleşme alanı.
Çok kısa cümlelerle o anda neler olup bittiğini öğrenebiliyor bu konudaki görüşünüzü paylaşabiliyorsunuz.
Tek sorun bilgilerin doğru fikirlerin de temiz olması.
İktidarın maaşa bağladığı bir kesim var. “Trol” denilen bu kişiler sosyal medya ortamını kirletiyor, yanlış bilgilerle geniş kitleleri etkileyecek bir algı propagandası yapıyor.
Trollerin bir diğer özelliği de sosyal medyada kendileri gibi olmayan, demokrasi ve hukuka bağlı, insan hak ve özgürlüklerine sonuna kadar saygılı insanları taciz ederek sindirmeye çalışmaları.
Bir cümle yazıyorsunuz karşılığında onlarca ipe sapa gelmez küfürler ve hakaretler okuyorsunuz.
Önceleri bunlara aldırmıyordum. “600 binde 10 kişi, gül geç” diyordum.
Ama şimdi fikrimi değiştirdim. Tamamen iktidarın-sarayın kontrolündeki bu ahlaksızlara “bloklama” ile karşı çıkıyor ve trollerden yakınan herkesi de bu kampanyaya çağırıyorum.
Bu rezilleri, ahlaksızları, faşist kafaları bloklayalım.
Bizim yazdıklarımızı okuyamasın ve küfürlerini bizi RT'leyerek herkese duyuramasınlar.
Herkes bu ahlaksızları bloklarsa bir süre sonra saray/iktidar trolleri sadece kendi yalnızlıkları ile baş başa kalacaklardır.
Sosyal medyayı gerçek anlamında ve tertemiz biçimde kullanmak, bu ülkenin namuslu, vicdanlı, ahlaklı insanlarının bir görevidir.

ÖNERİ

CHP TÜRGEV'E BU KEZ DAHA AĞIR HAKARET EDEREK DAVA AÇTIRMALI

Mahkemenin Türgev'in CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu aleyhine açtığı hakaret ve tazminat davasını reddetmesi “rüşvetin bizzat yargı tarafından kabul edilmesidir” bir anlamda.
Neydi olay; Başında Erdoğan ailesinin olduğu TÜRGEV “Bu vakıf rüşvetin merkezidir, buraya bağış yapmayan kimse iş alamıyor” diyen Kılıçdaroğlu'na hakaret ve tazminat davası açmıştı. CHP mahkemeden “Suudi Kraliyet ailesine satılan Sevda Tepesi'nin satış sözleşmesinin, daha sonra bu ailenin TÜRGEV'e yaptığı 100 milyon dolarlık bağışın makbuzunun ve ayrıca bu vakfa yapılan bağışların makbuzlarının getirtilmesini” talep etmişti.
Mahkeme de bunu duyar duymaz “Burada hakaret yok, dava reddedilmiştir” kararı almıştı.
Bu açıkça “Eyvah tüm rüşvet çarkı ortaya çıkacak” paniğidir, başka izahı olamaz.
CHP'ye şimdi önemli bir görev düşüyor.
Mahkemeler bile dönen rüşvet çarkının farkında demek ki.
O halde CHP işin üzerine üzerine gitmelidir.
Kemal Kılıçdaroğlu gerekirse TÜRGEV'e daha ağır hakaret etmelidir ki TÜRGEV dayanamayıp dava açsın, açmak zorunda kalsın.
Mahkemeler her seferinde reddetse bile kamuoyu bu sayede dönen dolapları öğrenme fırsatı bulur.
Üstelenirse, eninde sonunda bağış adı altında kimlerin ne kadar paralar verdiği ve karşılığında neler aldığı bir bir ortaya çıkar.
Mutlaka çıkacak da, ne kadar çabuk olursa o kadar iyi.


https://twitter.com/can_atakli_
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87