ÖFKELENMEDEN OKUYAMAYACAĞIMIZ BAZI ÖZETLER!

MEB diyor ki; “Yeni müfredat, yapılmış en demokratik, en çağdaş, en bilimsel müfredattır.”

MEB yetkilileri diyor ki; “On binlerce öğretmen açığımız var.”

Yüzbinlerce öğretmen diyor ki; “Yıllardır atama bekliyoruz.”

Emniyet kayıtları diyor ki; “Bugüne kadar ataması yapılmayan 42 öğretmen intihar etti”

Bunun açıklaması şu olabilir mi? Bir tarafta eleman arayan var, diğer yanda iş arayan var, bir yandan atama yapılmıyor, diğer yandan maliye kadro vermiyor deniliyor! Yetkililer intiharı seçen öğretmenler için “dikkat çekmek istiyorlar!” şeklinde açıklama yapıyor! Sonra ne mi oluyor? Aileler kıvranıp duruyor, öğretmen isyan ediyor, veli ne yapacağını bilmiyor, öğrenci bihaber bekleyip duruyor. MEB en demokratik, en çağdaş, en bilimsel dediği müfredata kadın erkeğe biat ve itaat eder maddesini sokuyor ve kadını domatese benzetiyor!

Hal böyle olunca da gerilere gitmek vacip oluyor! İlkokuldan başlayan eğitim süreci anımsanıyor. Yön veren, yeteneğe göre alan belirlenmesine destek olan, yüreğe dokunan, kimlik kişilik kazandıran, hayalleri gerçeğe dönüştüren, zihin dünyamızın şekillenmesini sağlayan, yolumuzu aydınlatan, kat ettiğimiz yola katkı sunan öğretmenler- hocalar akla geliyor. Saygıyla- minnetle anarak…

Atanan, atanamayan, başka iş kollarına geçen, intiharı seçen, taşeron işçi olarak çalışan, moralleri sıfırlanan, bir dokunup bin ah işittiğimiz öğretmenlerin durumu buyken, öğrencileri atlamak olur mu? Ya da AKP hükümetinin her kademede dilinden düşürmediği “ehliyet, liyakat, sadakat” nakaratının nerelerde geçerli olduğunu sormamak?

Şimdi bir arşiv taraması yapmanın tam da sırasıdır. Her yıl 10 milyon adayı sınavdan geçiren, gençlerin bilgisini ölçerken yazgısını belirleyen Ardahan Lisesiyle Robert Lisesini aynı sınavda yarıştıran, yanlışsız sınav yapamayan, yaptığı her şey yanlış yanına kâr kalan ve hesap vermeyen bir ÖSYM varken!

Kalkıp da üniversiteler neden boş diyebilir miyiz? Üniversite kontenjanlarının üçte biri neden boş diye sorabilir miyiz? Tıp, hukuk, mühendislik, eğitim fakültelerinden geçtim, bilgisayar gibi moda ve güncel olan, endüstri mühendisliği gibi geleceğin mesleği sayılan bölümler bile neden boş diye düşünebilir miyiz?

Yine anlı şanlı okullardan geçtim. Kısa yoldan hayata atılmanın yollarının geçtiği bazı yüksekokulların bile boş olma nedenlerini sorabilir miyiz? Sistemin iflası, gençlerin isyanı, diplomanın işlevsizliği diye ilave edebilir miyiz? Rakamların ürkütücülüğüne bakınca 59 bin adayın kazanmasına rağmen kayıt yaptırmamasının, 273 bin boş kontenjanın olmasının adını ne koyacağımıza acilen karar verebilir miyiz?

Yanıt olarak YÖK’ten ÖSYM’ye uzanan vurdumduymazlık desek! Eğitim kalitesinin düşmesi, ülkedeki siyasi belirsizlik, laik, bilimsel ve düzeyli eğitimin giderek yok olması, ülkenin en parlak gençlerinin yurtdışına kaçmasında en büyük etkendir diye noktayı koysak!

Gençlerin başta Kanada, Almanya, ABD ve İsveç’e gitmek istediklerini, onları destekleyen ailelerin her gün biraz daha arttığını söylesek! Almanya’da yayımlanan gazetelerin; “Erdoğan Avrupa’nın değerlerini ayaklar altına alıyor” ifadelerini kullanmasının gidecek gençlerimizi üzerindeki etkisini düşünsek ve hesap etsek!

Sonra da bu kadar örnek yeterli deyip, yazının başlığına dönüp, noktayı New York’ta davet edildiğim bir konuşmada ev sahibi olan İTÜ Mezunlar Derneği Başkanı Oğuz Alpöge’nin açıklamasıyla koysak;

“ODTÜ ve İTÜ mezunlarının 11 bini buralarda, o nedenle dernekler kurduk, etkinlikler düzenliyor, ülkeden yazarları davet ediyoruz.”

Şimdi gel de beyin göçü adına boğazı dokuz boğum eden ve yürek acıtan bu sözleri unut…

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87