ÖNCE ÖZETLER!

Hırs, kin ve öfke dolu bir sürece tanık olduk. 81 il, 970 ilçede on binlerce afiş ve pankart astık.

Kaymakamdan müftüye, imamdan okul müdürüne, belediye zabıtasından özel güvenliğe, askerden polise, öğretmenden öğrenciye herkesi seferber ettik. Ülkenin işsizlik gibi, terör gibi, pahalılık gibi, geçim sıkıntısı gibi konularını her zaman olduğu gibi askıya alıp, buzdolabına kaldırdık. Yine her zaman olduğu gibi adam kayırma, yandaşı kollama, ülkeyi iki kampa ayırma gibi konuları hep gündemde tuttuk! Kamu binalarını boydan boya evet afişleriyle ve dev posterle donattık!

Tüm bunlarla neyi başardık? Öncelikle ortamı geren, tozu dumana katan nefret söylemi nerdeyse fiziki ve simgesel şiddete döndü. Ülkeyi böylesine germeğe, kalın çizgilerle bölmeye gerek var mıydı? Gerilim derken sadece siyasi tansiyondan bahsetmiyorum. Geçmiş yazılarımda sıraladığım gibi, bilemediğimiz, ölçemediğimiz, anlam veremediğimiz onlarca etkeni kastediyorum…

Tüm bunlar ne için mi? Örnek vererek açıklamak daha izah edici olacak sanki! C.B başdanışmanının; “Yeni sistemi uygularız, üç beş sene, baktık ki olmuyor, meclis tekrar değiştirir. Netice itibariyle bilmediğimiz bir sisteme geçiyoruz. Her şeyin bir riski vardır” şeklindeki ciddi açıklaması için!  Başdanışman haklı. Her şeyin bir riski vardır.  2019 Kasım’ında yürürlüğe girecek olan anayasa için bu riske atılmaya değer, değmez mi?

Şimdi sorulara geçelim! Bu güzelim ülke, neden Irak, Libya, Suriye gibi olsun? Biz neden uyumakta zorlanalım, güne keyifsiz başlayalım, ağzımızın tadı niye kaçsın, biz neden ülkemiz için endişe edelim, biz neden emek verdiğimiz cumhuriyetimizin elimizden kayıp gitmesine tanıklık edelim. Bu yaşın kaldıracağı yük müdür bu? Bu yaşların ilgi alanı piknik olur, konser olur, arkadaş grubuyla yurt içi yurt dışı geziler olur, sergi - müze ziyaretleri olur, spor merkezine yazılmak olur, kendine güvenenler için yabancı dil – salsa kursları olur! Ne biliyim olur da olur…

Biz neden gece gündüz, sabah akşam, yatsı imsak bize bağırarak söylenenleri düşünelim ki?

Biz neden durmadan bize parmak sallayanları izleyelim ki?

Biz neden durmadan kadına yapılanları görmezden gelelim ki?

Biz neden gerçeklerin tersine çevrilmesine, sorumlulukların başkalarının üzerine a atılmasına göz yumalım ki?

Biz neden daima ve sadece onların dediklerinin doğru olduğuna inanalım ki?

Hele de İngiltere’de yayımlanan Economist Dergisi’nin; “Türkiye, evet çıkarsa 21 yüzyıl sultanıyla karşı karşıya kalabilir” sözünden sonra…

Keşke hesap sormaya kararlı yurttaşlar kadar, hesap vermeye hazır bir yönetim olsa; o zaman bunun adı, hükmetme değil, hükümet etme olur. O zaman bunun adı kral nameyle değil kararnameyle yönetmek olur. Herkes rahatlar.  15 yıl önce olduğu gibi ve alıştığımız üzere…
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87