PERŞEMBE'nin GELİŞİ!..

Bravo polisimize, canlı bombayı şıp diye teşhis ediverdi!..


Hem de neredeyse yedi sülalesine varana dek; yaşı, doğum yeri, uyruğu, bağlı olduğu örgüt, hepsini üç saat içinde buldu, çıkardı, dünyaya açıkladı.. Peki, nasıl başardı bu denli büyük hızla kimlik tespitini?.. Başbakan yardımcısı Numan Kurtulmuş’un yaptığı açıklamadan “ilgili birimlerin çok titiz çalışması” sonucu tespit edildiğini öğrendik. Ancak yine de yöntemi öğrenemedik... Üç saatte çok titiz çalışma neresinden baksanız bir dünya rekoru..


-Ne olursa olsun, alkışlıyoruz..


Ancak ufacık bir pürüz var; madem bu denli iyi teşhis edebiliyorsunuz, niçin durduramıyorsunuz?!. Aylardır, IŞİD’in bombacılarının ülkede kol gezdiğini, PKK’nın çok sıkıştığı için “Metropolleri hedef alın” emri verdiğini gayet iyi biliyorsunuz İstanbul’un hedef alındığını biz sıradan yurttaşlardan çok daha iyi biliyor olmanız kaçınılmaz... Canlı bomba alay eder gibi, İstanbul’un kalbine, turizmin en gözde merkezine, valiliğe yürüyerek 3 dakika mesafede, resmi, sivil yüzlerce polisin cirit attığı, turist kaynayan Sultanahmet’in tam da orta yerine kadar geliyor ve kendini patlatıyor!..


Nerede istihbarat birimleri?. Nerede Milli İstihbarat Teşkilatı?. Ana muhalefet lideri haklı değil mi suçlarken:


-Bizi dinlemekten istihbarat toplamaya fırsatları yok!..

 


Türkiye üzerine kaos planları!.

 


Bu köşenin devamlı okurları hemen anımsayacaktır...


Yeni yıl haftasında yaptığım analizler sırasında iki çok önemli Amerikan kuruluşunun 2016 yılı için Türkiye üzerine “tahminlerini”yazmıştım. “Gölge CIA” olarak bilinen Stratfor, 2016 raporunda, “Türkiye’nin İran’la arasının açılacağını, Suriye’ye müdahale edeceğini ve IŞİD terörünün Ortadoğu ve Batı ülkelerine yayılacağını” öngörmüştü!..


Ehh, hakkını teslim etmek gerek, Suriye dışındaki öngörüleri daha yılın ilk ayının ortasına gelmeden gerçekleşti!.. Suriye meselesini de göreceğiz diye düşünüyorum.. Gelelim ABD’nin Dış İlişkiler Konseyi CFR’ye... Bu, gerçekten çok güçlü kuruluşun da Türkiye ile ilgili raporunun tek cümlelik özeti de şöyleydi:


-Muhtemel çatışma bölgesi!..


Tesadüfe bakın ki o da haklı çıktı!.. Türkiye tam kalbinden vuruldu... Ama, en trajik tehdidi, pardon öngörüyü daha bir ay kadar önce eski CIA şefi Henry Barkey neredeyse tam isabetle öngörmüştü!.. Bakın ne demişti muhterem:


-Şehirler havaya uçacak... İstiklal Caddesi’nde bomba patlarsa ne olacak?..


Bildiğim kadarıyla Türkçeyi de şakır şakır konuşan Barkey’deki öngörüye bakın siz, müneccim mübarek; bir tek yer konusunda hafif bir sapması oldu, İstiklal yerine Sultanahmet!.. Üç tahmini üst üste koyduğunuzda aklınıza ilk ne geliyorsa bilin ki gerçeğe en yakın olan odur:


-Destabilizasyon!..


Yani bir ülkeyi terör ve şiddetle istikrarsızlaştırmak... Toplumu paranoyaklaştırmak, sindirmek ve sonuçta da parçalamak, köleleştirmek tabii!..


“Stratejik dostlarımızın!” başını çektiği bu “yangın yeri” planına elinde benzinle koştura koştura neredeyse yardımcı olan iktidar mahfillerinin artık şapkayı önüne koyup düşünme zamanı geldi de geçti bile... Şu basit gerçeği görmek bu kadar mı zor Allah aşkına:


-Bu ülkeyi diktatörlükle YÖNETEMEZSİNİZ, o kadar!..


Toplum ayrıştıkça, düşmanlaştıkça yönetenlerin işi kolaylaşır tezi eskiden geçerliydi!.. Bugünün dünyasında “cehaleti”, korkuyu, açlığı kullanarak bir yere kadar gidebilirsiniz. Sonra ne olur?.


-Tarih Baba’nın defterine başvurun, hepsi orada yazıyor...

 


“Akademisyenler Bildirisi” demeye utanırım!..

    


Cumhurbaşkanı Erdoğan, bilindik üslubu ile 1128 akademisyenin  imzaladığı bildiriye öfke saçtı. İmzacılara “siz aydın değil, karanlıksınız” diye yüklendi. Kısacası ağzına geleni saydı diyebiliriz!..


İmzacı akademisyenlerin kim olduklarını bilmiyorum, Saray’daki şahsın üslubuna ise hiç bir zaman katılmadım, katılmayacağım da... Ancak bildiriyi okuduğumda gerçekten utandığımı, biraz da öfkelendiğimi itiraf etmeliyim. Daha bildirinin amacı başlıklı giriş kısmı, imzacıların “ne olduklarını”, nereden gelip nereye savrulduklarını hiç bir kuşkuya yer bırakmaksızın ortaya koyuyor:


-Türkiye Cumhuriyeti devletinin Sur’da, Nusaybin’de, Cizre’de, Silopi’de başta Kürt halkı olmak üzere bölge halklarına gerçekleştirdiği katliam..


Nasıl, beğendiniz mi?. Hadi “Kürt halkını” anladık, bölge halkları kim oluyor?. PKK’lı teröristlere destek çıkmak üzere savaşa dahil olmaya gelen yabancı uyruklu teröristler olmasın?!. İmzacılar suçlamalarını ve taleplerini yalnızca Türkiye Cumhuriyeti devleti üzerinde sürdürüyor. PKK ve destekçileri üzerine tek sözcük yok!.. Bakın neler diyorlar:


-Devletin katliam ve bilinçli sürgün politikalarından derhal vazgeçmesini... vatandaşların uğradığı maddi ve manevi zararların tazmin edilmesini, bu amaçla ulusal ve uluslararası bağımsız gözlemcilerin yıkım bölgelerinde giriş, gözlem ve raporlama yapmasına izin verilmesini talep ediyoruz.


Birleşmiş Milletlerden Barış Gücü isteyecekler de dilleri varmamış!.. Kandil ya da İmralı yazsa bu denli keskin olabilirler miydi bilemiyorum tabii.. Bitmedi, bakın daha neler istiyorlar:


-Müzakere koşulları hazırlanmasını... hükümetin Kürt siyasi iradesinin taleplerini içeren bir yol haritası oluşturmasını talep ediyoruz...


Sanki savaşın yenilmiş tarafına “Versay Antlaşması” dikte ediliyormuş hissine kapıldım!. Daha bir yığın hezeyan var ama bildirinin ruhu bu saydıklarım... Aslında yoruma bile gerek yok, mal ortada... Yalnızca şunu söylemek isterim:


-1128 Akademisyen içinde bir tek tanıdığım varsa onun adına da utanırım!..


https://twitter.com/umit_zileli

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87