REÇETE mi? BİZİZ? 

Nereden başlasam, nelere değinsem, nerede bitirsem bilemiyorum. Dış politikadan girsem iç politika eksik kalır. Eğitimden girsem sağlığa ayıp olur. Kadından girsem çocuklar atlanmış olur. Teröre değinsem yargı noksan olur. Hangisini yazmalı hangisinden başlamalı demem ondan…

Suya sabuna dokunmayan, kimsenin ayağına basmayan, bir söyleyip on susanlardan olsak neyse de! Patlayan bombalardan, yangında kilitli kapılar ardında can veren kızlardan, yüreğimizi dağlayan genç şehitlerden, başkentte yaşanan elim olaydan göz açıp da neyi yazacağız? Yüzümüze bir küçük gurur gülümsemesi yapıştıracak ne kaldı memlekette? Gerçeğin ve hayatın üzerinde bunca baskı varken ve koşullar böyle iken biz nasıl ve ne zaman toparlanacağız?

İşsizlik, yolsuzluk, yoksulluk, terör yanı başımızdayken, kulaklarımızı sağır eden bağırtılar ekranlardan evlerimize dolarken, OECD ve PISA sonuçları gözümüzün önünde iken nefes alamaz olduk. Çağdaşlığa dair ne varsa üzeri çiziliyorsa, yeni neslin hayatı korkularla yasaklarla karartılıyorsa, yıkılan Halep’in görüntüleri, Yemen’deki aç çocuklar gözümüzün önünden gitmiyorsa, devletlerin kavgası sivilleri canlarından ediyorsa gel de yazma.

Doğru söyleyen 9 köyden değil, yerinden ediliyorsa, kapanan şirket sayısı her geçen gün artıp sanayi can çekişiyorsa, ne kadar can sıkıcı olay varsa gelip sizi ve ülkenizi buluyorsa gel de yazma. 

Bu arada ve ne kadar yazarsan yaz, içeride yatan dostlarınız, arkadaşlarınız ne yedi, üşüdü mü, aç mı kaldı, ilaçlarını aldı mı diye düşünüyorsan ne yazarsan yaz o yazı az kalır, eksik kalır. Ve siz kendinizi sık sık soğuk bir dağ başında, uçsuz bucaksız bir yalnızlık içinde bulursunuz. Çünkü önünüz, arkanız, yanınız, karşınız sıkıntı içinde yaşayanlarla doludur. Üstelik umut da Kaf Dağının ardına çekilmiştir!

Herkes mutsuz, keyifsiz ve herkes korkuyorken yazmak daha zorluyor insanı. Kahrolduğumuz, lanetler okuduğumuz, umutsuzluğun dibine vurduğumuz, yaşama tutunmaya çalıştığımız günlerden geçiyorken yazmak hele de. Konu çok, sorun çok, çözüm yok, ilgili ve yetkili makamı ve kişiyi ara ki bulasın. Şöyle bir özet geçersem; 832 bin öğretmen varmış, 96 bin ihtiyaç, bakanlık atanamayanların sayısını açıklamıyormuş. Gel de eğitim sorununa girme!

Devlet eliyle sistematik cehaletin körüklendiğine, 5 aya yaklaşan OHAL’e rağmen terörün hız kesmediğine, Fazıl Say’ın konserine palalı saldırı düzenlendiğine, okuduğunu anlamayan, matematik ve fen bilgisinde dökülen gençlerimize baktığımızda esas OHAL’e eğitimde ihtiyaç olduğuna gel de değinme!

Yine “ben her zaman cahil halka güvendim” diyenlerin YÖK denetleme kurulu üyeliğine atanmasını görmezden gel! Özel hayatımızda iki yakamızı bir araya getiremeyen yönetimin, borç harç gerekli gereksiz iki yakayı bir araya getirerek Avrasya Tünelini açmasını gel de müjde sayma!

Dünyada en çok gazeteci hapseden ülke olduğumuzla ve bu sayıyla (bizde 146 gazeteci hapiste, Çin’de 38, Mısır’da 25 gazeteci) rekoru elimizde tutuşumuzla gel de gururlanma!

Ve oğlunu teröre kurban veren annenin; “Elim, kolum, ayağım, gözüm gitme! Ben sensiz ne yaparım?” şeklindeki sözlerine gel de ağlama!
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87