SANA PAZAR GÜNÜ MALTEPE’den BAKTIM AZİZ İSTANBUL!*

Göztepe’den Maltepe’ye doğru bir grup arkadaşımla yola çıktığımda gördüğüm manzara ağlatacak cinstendi. Kadınlar, gençler, emekçiler, sanatçılar, taraftar grupları ellerinde adalet yazılı dövizleri, sırtlarında özlemini çektikleri dostlarının fotoğrafları basılı tişörtleri, ellerinde Atatürk posterleri, dillerinde “hak- hukuk- adalet” çığlıklarıyla çığ olup yollara çoktan düşmüşlerdi bile! Toplumun tepkisini gürül gürül dışa vurduğu yürüyüşün bu sefer ki adresi Maltepe’ye doğru akın akın gidiyorduk…

Bağdat Caddesi, Beşiktaş, Fenerbahçe, Avcılar, Bakırköy, özetle İstanbul’un her köşesinden gelerek minibüs yolunu, ara sokakları dolduranlar, karadan, denizden, asfalttan, inşaat aralarından aşarak Maltepe’ye akıyorlardı. Aramızda acıkan, yorulan, susayan yoktu. AKP mitinglerinde görülen kumanyalar ise hiç yoktu! Meydana hâkim renk kırmızı ve beyazdı. Meydan adeta bir bayrak denizine dönüşmüş, CHP halka inmiş, halk da meydanlara ve yollara inerek bu çağrıya sessiz kalmadığını- kalamayacağını göstermişti…

Yürüyüşün genel havasında büyük bir istek ve dinamizm vardı. Adalet yazılı tişörtleriyle gençler, şapkalarıyla orta yaşlılar, yelpazeleriyle kadınlar, “aşımdan, onurumdan vazgeçmeyeceğim” der gibiydi. Adalet çeşmeleri, asgari ve azami tüm ihtiyaçları karşılayan başarılı bir organizasyon, yere atılan çöpleri hemen toplayan görevliler, ufukta beliren umudun ve yaşanabilir Türkiye’nin işaretleri gibiydi…

Sokaklar, caddeler, yollar renkli mi renkli. İnsanlar yediden yetmişe coşkulu mu coşkulu. Herkes en son sınırına kadar nazik mi nazik! Hoşgörü adeta tavan yapmış. İnsan hakları, kadın-erkek eşitliği, özgür medya, çağdaş eğitim, bağımsız adalet, parlamenter demokrasi, değerlere ve yeşile saygı gibi evrensel değerleri isteyenler ve özleyenler yollara düşmüştü…

Pek çok yürüyüşe katılmış ve tanıklık etmiş biri olarak içtenlikle söyleyebilirim ki; zamanlaması iyi ayarlanmış, coşku ve dinamizmi iyi kotarılmış, toplumu diri tutan müzik seçimi iyi yapılmış bu final yürüyüşü zihinsel kalıpları yıkacak ve onaracak kadar başarılıydı.

Günlerdir sahada olan, terden sırılsıklam yüzleri, kızarmış gözleri, yanmış yüzleri, yorgun ama kararlı gözleriyle “Adalet Yürüyüşü Beyin Takımı” görevlerini başarıyla yerine getirmenin huzur ve mutluluğuyla, özgürlüğün, demokrasinin, aydınlanmanın, özgür aklın, cumhuriyetin can damarlarına yeniden can suyu vermenin haklı gururunu taşıyorlardı.

Sahada gözüme çarpanlara gelince; Kimi “22 milyar TL’lik yatırımla 250 yeni İHL açılırken, fen liselerine neden bütçeden yok denecek kadar az pay ayrılıyor?” diye soruyordu elindeki küçücük pankarta yazdıklarıyla.

Kimi “5 yılda 52 bin 945 sağlık çalışanı şiddet gördü, önleyici yasa niye çıkmıyor?” sorusunu soruyordu, tişörtüne yazdığı yazıyla.

Kimi Merkel’in; “Erdoğan’la derin farklılıklarımız sürüyor, bu farklılıkları ört bas etmedik” şeklindeki sözlerine dikkat çekerken yanlış dış politikamızın başımıza açtığı dertlere parmak basıyordu sırtına yazdığı el yazısıyla.

Kimi elindeki, kimi dilindeki, kimi yüreğindeki özlemle yollara düşmüştü belli. Bazıları hapisteki arkadaşları için, bazıları ölüm orucuna yatan eğitimciler için, bazıları evrensel eğitime vurulan darbeler için buradayım ve yürüyorum diyordu attığı sessiz çığlıklarla…

Orada olup da yürüyenler, orada olmayıp da yürümeyenlerin de sesi soluğu oluyordu sanki. Yürüyenler, yürümeyenleri de omuzlarında, yüreğinde, tıpkı ürkek bir güvercini taşır gibi avucunun içinde taşıyordu belli. Yürümek umuttur diyerek…

Tek başına başlanan, milyonlarla bitirilen bu uzun yürüyüş tarihe altın harflerle geçti- geçecek- geçmeli kuşkusuz. 25 günlük yürüyüşün kısa özeti nedir derseniz? Sıcak, soğuk, yağmur, çamur demeden atılan kararlı adımlar deriz. Yetinmez yürünmedi koşuldu deriz. Bunu da yeterli bulmaz, açılan yaralara, moraran parmaklara, su toplayan ayaklara, kalbe takılan stenlere rağmen aşılan yollar deriz.

Ve noktayı şu sorularla koyarız. Artık 25 günde 450 kilometre yürünerek ve tehditlere kulak asılmadan başarılan bu yürüyüşün adı; her şeyin en doğrusunu ve en iyisini bilenlerin lütfu mu olur? Son derece organize olmuş CHP’li belediyelerin verdiği hizmetle Bolu dağlarından Düzce ovalarından geçip Tuzla’ya, Gebze’ye, Maltepe’ye girenlerin gönül birliği mi olur? Hatay’dan, Trakya’dan, Ayvalık’tan, Zonguldak’tan, Bayburt’tan, pek çok il ve ilçeden gelenlerle el ele, yan yana, omuz omuza atılan bir mayanın tutması mı olur?

O uzmanların yanıtlayacağı, ya da zamanın ruhunun şekillendireceği bir şey. Bizim bildiğimiz ve özetin özeti diyebileceğimiz şey şu ki; karanlık yırtılmış, umut görünmüş, maya tutmuştur. Rast gele!

*Not: Yazımın başlığını bestesi Münir Nurettin Selçuk, güftesi Yahya Kemal Beyatlı’ya ait olan şiirden uyarladım…

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87