SARAY SAVAŞININ SONUNA DOĞRU!..

7 Haziran seçimlerinin hemen sonrasıydı..


AKP, birinci parti olmasına rağmen yüzde 10’a yakın oy kaybetmiş ve tek başına iktidar olma şansını yitirmişti. Ortaya yepyeni bir durum çıkmış, muhalefet partilerinin birlikte hareket etmesi halinde, TBMM’de AKP’nin ve Saray’daki muktedirin elinin kolunun bağlanabileceği bir çoğunluğu elde etmişlerdi...


Üstelik ille de bir hükümette bir araya gelmeleri gerekmiyordu; yalnızca Meclis’i çalıştırsalar, elbirliği ile Meclis Başkanı’nı seçseler, komisyonları çalıştırsalar yepyeni bir geleceğe imza atmış olacaklardı... Bunu görebilmek için ille de “üstün zekalı” olmak da gerekmiyordu!..


İşte tam o sıralarda Diyarbakır’da iki polis alçakça şehit edildi... Ardından sanki bir yerden düğmeye basılmış gibi terör bir çok yerde hortlayıverdi!.. 24 Temmuz 2015’te TSK, terör odaklarının üzerine yürüyünce işin rengi değişiverdi; çapulcular büyük kayıplar vermeye başladılar.. Ancak 3 senelik “Çözüm Süreci” sırasında şehirlere, ilçelere varıncaya kadar silah ve mühimmat depolayan teröristler, kazdıkları hendekler ve tahkim ettikleri evler, işyerleri hatta camilerin desteğinde “şehir savaşlarını” başlattılar... O tarihlerde şöyle bir tartışma başladı.


-Bu bir vatan savaşı mı, yoksa bir Saray savaşı mı?..


Vatan savaşı olduğunu ileri sürenlere karşı, benim de içinde yer aldığım bir kesim “Saray savaşı” düşüncesini öne çıkardı. Ben taa en başında şunu yazdım:


-Tabii ki, Türk ordusu ve bu ülkenin yurtseverleri açısından teröre ve onun arkasındaki emperyal güçlere karşı verilen bir vatan savaşıdır... Ancak ortada hiç bir kuşkuya yer vermeyecek ölçüde, siyasi hesaplara dayanan bir Saray savaşı vardır. Bunu yakın zamanda hep birlikte göreceğiz...


Gördük de!.. Önce 1 Kasım seçimlerinde AKP yine açık ara tek başına iktidara ulaştı. Ama hesap daha kapanmamıştı!.. Henüz durum“istenilen kıvama” ulaşmamıştı... Neydi o kıvam peki?..


-Halkın, özellikle Türk kamuoyunun “yeter artık, ne olacaksa olsun” durumuna getirilmesi...


-PKK/HDP çizgisinin, istenilen “verilecekler listesi” dışında, başka bir isteme mecalini bulamaması...


Her ikisinde de belirlenen seviyeye ramak kaldı!..



Kampanyanın “işaret fişeği” çaktı!..

 


Tesadüfe bakın ki, muhalif  Cumhuriyet gazetesiyle havuz medyası aynı anda düğmeye bastı!..


Dünkü Cumhuriyetin manşeti, perde arkasında neler oynandığını, satır aralarını okuyabilen gözler için anlam yüklüydü:


-Davutoğlu masaya dönmek istiyor!..


Bakın siz; Başbakan sıfatlı Bey’in oğlu, niçin birden bu isteğe katılmış acaba?. Çünkü “Barış İsteyenler Grubu” Ahmet Bey’le bir toplantı yapmış, ve oradan “birisi” Cumhuriyet muhabirinin kulağına “Başbakan çözüme odaklanmada istekli” diye fısıldamış!..


Bitmedi; Bundan sonrası ise yakın gelecekte “neler olacağını” kulağımıza üflüyor:


-Erdoğan da mevcut durumun sürdürülebilir olmadığının farkındaymış... O yüzden masa çok geç olmadan kurulacakmış...


-HDP eş genel başkanlarının “hapse gönderilme tehditleri” siyaseten söylenmiş olarak kalacakmış...


-HDP’de de, AKP’de de “sivil çözüm” isteği varmış...


Böyle bir haber havuz medyasında çıksaydı yankısı ne olurdu bilemem ama genel yayın yönetmeni ve Ankara temsilcisi “kanırtılarak”Silivriye gönderilen bir gazetenin manşetinde pek anlamlı durduğu kesin!..


Aynı gün yanaşma medyada da “Türk Tipi Başkanlık” sistemi manşetlere otur(tul)du... Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr.Mustafa Şentop’un  önce “Federasyon değil Üniter Sistem” açıklaması öne çıkarıldıktan sonra, şu sözlerine yer verildi:


-Önerimiz ABD’deki sistemden bile daha demokratik!..


Gülmeyin! Peki bu haber hangi iki gazeteye manşet oldu dersiniz?.. 1 Kasım seçimlerinden hemen önce el konulan Fethullahçı Bugün ve Millet gazetelerine!.. Espri anlayışları da pek yüksek hani!..


İki haberi birleştirince ortaya ne çıkıyor derseniz, çok açık; Pek yakında şahane bir algı operasyonu sonrası, kıvrak bir manevrayla “Çözüm masası”  milletin önüne konulacak ve ordövr ve salata kısmını ayıkladığınızda ortada tek madde olduğunu göreceğiz:


-Ver başkanlığı, al “şimdilik sınırlı” özerkliği!.
.


Afiyet olsun millet!..



Bizim molla henüz oralara gelemedi!..

 


Cübbeli Ahmet Hoca’yı bilirsiniz...


Hazret, aklınızda “jet-ski” yaparken de kalmış olabilir, “Jet Fadıl” isimli, şimdi nitelikli dolandırıcılıktan içeride olan muhteremin halka “7 yıldızlı” diye kakaladığı oteline verdiği “fetvadan” da anımsayabilirsiniz.


Neyse, işte bu hoca şimdi de Hz. Muhammed’e ait olan sandalet yani “Nal-ı Şerif” satışına başladı. Acele etmeyin, Mevlüt ayına yetişecekmiş. Telefonla siparişte ayarlanmış. Maliyeti 130 TL. Hediyesi ne olur bilmem... Terliğin en büyük özelliği ise her türlü hediyeye değer valla:


-Hz. Muhammed’i rüyanıza getiriyormuş!..


Şimdi, gülersiniz, ağlarsınız, “yuh artık” diyebilirsiniz  bilemem... Ancak bazı sapıklar haricinde bizimkiler hala “milleti nasıl söğüşleyeceklerinin derdinde” bu da iyimser bakış. Ya Suudi imam Dr. Ahmed El Mubi gibileri başımıza musallat olsaydı. Ne demişti bu muhterem:


-İslam’da asgari yaş yoktur. Bir kız, 1 yaşında, ancak cinselliği erteleme koşuluyla evlenebilir...


Ne kadar ertelenebilir sorusuna verdiği yanıt ise tam bir rezillik:


-Bunlar çevre ve geleneklere göre değişir. Babanın fikrinin alınması gerekir...


Görüyorsunuz değil mi; bizim mollalar şimdilik “6 yaş” sınırında geziniyor ve dünyevi fetvalara öncelik veriyor!..


-Avunalım mı?!.


https://twitter.com/umit_zileli

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87