SARSINTI BERDEVAM…

Şimdi kalkıp yazacak konu mu kalmadı diyebilirsiniz! Sen hala kadın sorunlarını yazıyorsun diye de eleştirebilirsiniz! Ne yapalım? Ülkeyi yönetenler sağlam ve güvenilir yanıtlar vermeyince, önceliğimiz bağrımıza bastığımız konuklarımız ve bir türlü çözüm bulamadığımız eğitim- sağlık- yargı gibi eften püften(!) sorunlarımız olunca yazacak konu da kalmıyor! Dünya lideri, ümmetin önderi büyüklerimizin çok daha önemli işleri olunca, sorular tüm ağırlığıyla ortada durunca yaşadığımız derin sorunları bir yana bırakıp kadın sorunlarını masaya yatırmak akıllıca ve kadınca değil mi?

O halde bize de dönüp dolaşıp bu konuyu deşmek kalıyor. Bu kadar yalın yani! Hele de şorttan, giysiden rahatsızlık duyanların sayısı her geçen gün arttıkça gel de yazma…

Efendim! Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verileri açıkladı. Buna göre; 2010’da 180, 2016’da 328, bu yılın ilk 5 ayında 171 kadın öldürüldü. Yetkililer bazen kınadı, bazen sessiz kaldı, bazen olur böyle vakalar deyip baktı, bazen de kadına yönelik şiddeti fıtrata bağladı! Bu kadınlar istatistiklere rakam olarak yansısalar da onlar sadece rakam değiller. Bir isimleri, bir yaşamları, bir hayalleri vardı onların…

Aile Bakanlığı açıkladı. Toplam 136 kadın sığınma (Onlar konuk evi diyor!) evinin toplam kapasitesi 3440 imiş. Bu evlerde kadınların ve çocukların ihtiyaçları karşılanıyormuş. Söz hakkı hepimizden çok olan bakan bu sayıyı kadına şiddetin tavan yaptığı ülkemizde ve günümüzde yeterli buluyorsa ne ala! Ama ben kadın sorunlarına yıllarını veren biri olarak demek isterim ki yetmez! Ne demek istediğimi açıkladım sanıyorum. Yaşadığımız derin sorunların temelinde yatan biraz da bu vurdumduymazlık olsa gerek…

“Sevdiğim için öldürdüm, ayrılmak istediği için gözüm döndü, benden izinsiz ailesine gitti diye bıçakladım” gibi nedenlerle hayattan koparılan kadınlar yetmezmiş gibi bazen sokaktan geçerken atılan bir kurşunla hayatları bitirilenler de var! 22 yaşındaki müzik öğretmeni Şenay Aybüke gibi. Ya da bindikleri helikopterde hayata veda edenler de var. 41 yaşındaki albay gibi Songül Yakut gibi…

Kadın cinayetlerinden trafik cinayetlerine, madende can veren emekçilerden, vatan için şehit olanlara, işi gücü olmadığı için kendi eliyle yaşamını bitirenlerden hayatı el kapılarında harcanıp gidenlere kadar önümüze gelenlere önce ah vah eder sonrada unutur gideriz. Veya zülfü-yâre dokunmadan konuşur ya da yazar gibi yaparız. Veya ve daha sık olarak yönetimin istediği algıyı yaratır, masa başında haber üretir, “işin tüm ayrıntılarını yalnızca iktidar bilir ve o karar verir” deyip susarız!

Ta ki kaygı dolu soru işaretlerine bir yenisi ekleninceye kadar. Ta ki insanların birbirinin üzerine yürümediği günleri görebilecek miyiz sorusuna kafa yorana kadar! Ta ki umut veren gelişmeler, kavga, dövüş, tekme tokat, düşmanlık tehdit, gerginlik, asık surat, çatık kaş, ne dediği belli olmayan sürekli bağırıp çağıran birileri susana kadar! Ta ki uygar, barışçı, sağlıklı bir ortam oluşana kadar! Şimdilik düş olsa da…

Gelelim sorunun çocuk boyutuna! Bir türlü kapanmayan, kanayan ve can yakan bir yaramız daha var. Cezaevlerinde anneleriyle kalan çocuklar! 560 çocuk dile kolay. O daracık, arkadaşsız, oyuncaksız, parksız- bahçesiz, havasız alanlarda büyümeye çalışıyor onlar. Gökyüzüne, bulutlara, hak ettikleri eğitime ve beslenmeye hasret büyüyor onlar. Doktora gitmeleri bir dert, gürültü yaparken “sustur şunu!” denilmesi ayrı dert. Çıktıklarında uyum sorunu yaşamaları ise apayrı bir dert olan çocuklar, bizim çocuklarımız…

Tam da bu yazıya kitlenmişken içime sular seller serpen bir haber aldım. Karsın Digor ilçesinin Âlem köyünde 7 nüfuslu Yakışır ailesinin büyük oğlu, küçük hemşerim Abdullah TEOG’da 120 sorudan 119’unu yaparak dereceye girmiş. Köyünde hayvanları otlatarak ailesine destek olan Abdullah, doktor olmak istediğini, iyi yerlere gelip ailesini sahip çıkmayı hedeflediğini söylemiş. Bu zorlu koşullar içinden çıkıp güzel biri sonuç almanın onun için gurur vesilesi olduğunu belirtmiş. Bende köşemden Abdullah’a sesleniyorum. Söz Kars’a gelince seni arayacağım ve sana aldığım hediyeyi vereceğim. Tamam mı? Anlaştık mı?

Ama bir şartım var! Bana söz ver! Kentleri betona boğanları ülkenin ormanlarını, zeytinini, nehirlerini, taşını, toprağını satanlara göz yummak yok. Seni insanca yaşatacak sistemin ne olduğunu araştır, sor soruştur, merak et, öğren, anlamaya çalış, tart, tartış, yetinme, konuları farklı açılardan irdele ve özümse! Söz mü? O zaman benden de söz armağanın ikiye çıktı…

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87