TRAJİ-KOMİK BİR AMERİKA HİKAYESİ!..

Saray, o kadar spekülasyonun ardından, efradını ve yandaşlarını toplayıp ABD’ye gitti...


Gitmeden önce havaalanında bir basın toplantısı yapmayı da ihmal etmedi tabii. Gazetecilerden biri, Miami’de tutuklanan Reza Zarrab’la ilgili, muhtemelen önceden izni alınmış soruyu yöneltince izleyenleri şaşırtan bir nezaketle şu yanıtı verdi:


-Rıza Sarraf’la ilgili bir şey varsa onu zaten orada, Rıza Bey’in avukatları da gerekli cevabı, gerekli bir şekilde onlara herhalde verecektir...


Anlaşılır bir durum bence; konu gazeteciler, akademisyenler olunca “Zalim, alçak” sözcüklerini cömertçe kullanan muhterem, sözü edilen kişi “hayırsever işadamı” olunca “Bey” sözcüğünü esirgemedi, ne yapsaydı yani?.. Sonrasında, “bu zaten ülkemizle ilgili bir konu değil” dedikten sonra bombayı patlattı:


-Asıl kara para aklayanların babaları Pensilvanya’da, önce bunlara duyarlılık göstersinler...


İzleyince, aklıma New York Savcısının hazırladığı 21 sayfalık iddianame geldi haliyle; hemen her paragrafında Zarrab’ın kara para aklama, altın saklama üzerine kurduğu bir sürü Türk şirketinden, adı C1, C2 diye kodlanmış Türk ortaklarından bahsediliyordu... Ama koskoca Saray, böyle buyuruyorsa demek ki hiçbir ilgisi yok!..


Çok doğal olarak, “imamla cemaat” misali, Başbakan Davutoğlu da vakit geçirmeden, ABD’nin Zarrab’a yönelik kara para soruşturmasının aynısının niçin Fethullah Gülen’e açılmadığını sordu!.. Adalet bakanı sıfatlı muhterem ise bir adım daha atarak,“Türkiye’deki paralel alçaklar ve alçakları sevenler Türkiye’ye bir operasyon iddiası uyduruyorlar” şeklinde dahiyane bir açıklama yaptı!..


Yanaşmalar durur mu; örneğin Şems Ethem’in yayın organı Star, müthiş atlatma bir manşete imza atarak, “ABD Fethullah’a dokunamaz. Çünkü Obama ve Clinton dahil 200 kongre üyesine milyonluk bağışlar yapıyor” dedi...


-Paralelci ABD savcısından sonra gerçekten müthiş bir haber!..

 


Kadın eliyle davet!..

 


Neyse, sonunda Saray ve efradı Washington’a indi...


İndi ama bu sefer de bir protokol fakirliği ve protestolarla karşılaştı. Andrews hava üssüne inen uçaktakileri Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Washington Büyükelçimiz karşıladı. Alandaki asker tayfasını saymazsak, muhteremi karşılamaya gelen bir tek ABD yetkili yoktu...


Konaklayacağı St. Regis Oteli’nin önünde de kötü bir sürpriz bekliyordu Saray ve efradını; ellerinde dövizlerle, Türk bayraklarıyla  protestocular... Allah’tan kapı gibi, sesleri bariton korumaları vardı da hemen duruma müdahale ettiler. Önce yüksek sesle bağırarak protestocuların sesini bastırmaya çalıştılar, sonra en iyi bildikleri şeyi yaptılar, kavgaya tutuştular!..

 
ABD seferi öncesi, orada kalınacak süre içinde etkili temas, konuşma ve görüşmeler için yoğun lobi faaliyetinde bulunulduğu biliniyordu. Türk yetkililerin yoğun çabasına karşın önemli düşünce kuruluşu Carnegie Vakfı’ndan ret yanıtı gelmişti. Cumhuriyet gazetesinin haberine göre, Türkiye ile yoğun bir şekilde ilgilenen, Türkiye’den liberal, iktidara yakın gazeteci ve akademisyenleri ağırlamasıyla, Türkiye üzerine “fantastik” senaryolar oluşturması ile ünlü Brokings Enstitüsü de önce reddetme eğilimindeydi... Ancak son dakikada Türkiye’nin en güçlü iş kadınlarından biri devreye girdi...


Büyük bir holdingin başında bulunan bu iş kadını Enstitü’nün başkanı Strobe Tallbot’u arayarak, Türkiye’de kendilerine yapılan baskıdan söz etti ve bunun hafifletilmesi adına konuşmaya “imkan verilmesini” talep etti. Bu ricadan sonra başkan konuşma isteğine olumlu yanıt verdi. Verdi ama bu defa da davet edilecek kişiler ve soru sorulmaması talebi kriz yarattı... Türkçesi şöyle:


-Saray’ın istediği davetliler salona alınacak. Ve soru sorulmayacak!..


Brookings Entitüsü’nün tarihinde bir ilk olacak herhalde... Haa unutmadan, herhalde konuşacak başka yer bulamamış olacaklar ki, yanaşma medya tarafından “cemaatçi” olarak damgalananbir düşünce kuruluşunda ağırlanacak saray ve efradı...


-Güler misin, ağlar mısın?.

 


P
ek gülünçlü bir komedi!..

 


Avrupa ülkelerinin şiddetle tepki gösterdiği “Konsolos krizini” biliyorsunuz...


12 ülkenin konsolosu, Can Dündar-Erdem Gül davasını izlemeye gittikleri için Saray’ın öfkesine hedef olmuş, ağır biçimde eleştirilmişlerdi. Bu olayın yankıları sürerken bu kez Almanya ile “basın özgürlüğü” krizi patladı!..


Alman NDR Televizyonunda yayınlanan Extra 3 programında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hicveden bir klip yayınlandı. Bizim “en büyük Türk büyükleri” bu duruma köpürdü. Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Erdmann apar topar Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı. O da aldı alman anayasasını eline gitti. Yetkililerin programa tepkilerini ve sansür isteklerini dinledikten sonra açtı anayasanın ilgili maddesini gösterdi ve şöyle dedi:


-Basın özgürlüğü Almanya’da anayasal haktır!..


Extra 3 programının sunucusu Christian Ehring ise Der Spiegel Dergisi’ne yaptığı açıklamada, “Türkiye’de gazetecilere, muhalif kesime yönelik baskılara dikkat çekmek istedik şarkıda. Erdoğan’ın basın özgürlüğüne sansürle kaşılık vermeye çalışması saçma bir şey” dedi... Derginin “Daha önce böyle bir baskı hatırlıyor musunuz?” sorusuna verdiği cevap ise bizim açımızdan çok acıklıydı:


-İran hükümeti yapmıştı!..


Tabii, olay dallanıp budaklanınca, sınırlı izleyicinin izleyeceği klip, milyonlarca izleyiciye ulaştı. O zaman ne oldu?.


-İyice rezil olduk!..

 


https://twitter.com/umit_zileli

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87