ÜMMETE ALLAH'ın LÜTFU!

İktidar partisi pek zor bir süreçten geçiyor...


Kolay değil tabii; bir yandan Güneydoğu’dan art arda gelen şehit evlatlarımızın naaşları, diğer yandan boğazına dek battığı Suriye bataklığının tüm ülkenin önüne koyduğu kanlar içinde ve çok pahalı fatura... Ve tabii, ille de Reza Zarrab meselesi!.. Hem iktidar cenahının hem de kuyrukçusu “devekuşu medyanın” günlerdir yaşadığı panik, ne denli büyük bir sıkıntı içinde olunduğunu gösteriyor...


Bu durum haliyle Saray ve çevresini de diken üstünde tutmaya yetiyor... Saray’ın başı, bu konuda tek kelime bile etmedi ama etrafındaki şahsiyetler, AKP sözcüsü ve yandaş kalemler iki günlük suskunluktan sonra “aynı doğrultuda” salvolara başladılar. Tabii, dışarıdan çok içeriye propaganda şeklinde!.. Ana fikir ortak zaten:


-Saray’a darbe!..


Bütün bunlar yazılıp çizilirken, yandaş sivil toplum örgütlerinden biri çok daha değişik bir eyleme imza attı. Beyaz Hareket isimli bu dernek, “Recep Tayyip Erdoğan Sempozyumu” düzenledi... Zekice tabii!.. Hele afiş müthişti; dalgalanan al bayrağın önünde elini kalbinin üzerine koyarak milletini selamlayan Erdoğan fotoğrafı... Sempozyum haliyle “methiyeler yarışı” şeklinde geçti... İlk oturumun moderatörlüğünü kim yaptı dersiniz?. Eski Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış!..


-17/25 Aralık faciası sonrası pek ortalarda görünmeyen Bağış, böylelikle “muhteşem bir dönüşe de” imza atmış oldu!..

           


“Erdoğan anlatılmaz yaşanır!..”

 


Şu sıralar daha çok İngiltere dolaylarında bulunduğu iddia edilen Bağış, açılış konuşmasında göz doldurdu... Birinci Dünya Savaşı’nın 100. Yıldönümünde kartların yeniden dağıtıldığını anlatan Bağış, liderini şöyle tarif etti:


-Batı medyasının sistematik yalanlarla, iftiralarla hedefe koyduğu bir lider, kendi ülkesinde dış odakların piyonu olmuş paralel ihanet çetesinin hedefindeki bir lider, milletin vicdanında ağırlanıp, müebbet muhalefete mahkum olmuş siyasilerin hedefindeki bir lider, milletin gönlünde taht kurabiliyor...


Dinleyince haliyle gözleriniz yaşarıyor tabii... Ama asıl gözyaşı tufanı, “methiyede” açık ara birinciliği kapan AKP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Aktaş oldu. Salon daha konuşmaya başladığında hıçkırık ve burun çekiş sesleriyle yankılandı. Aktaş gayet edebi şekilde şöyle dedi:


-Tayyip Erdoğan anlatılmaz ancak yaşanır!..


İşte bu kadar... aslında bu sözün üstüne söz olmazdı ama Aktaş sazı, pardon sözü almıştı bi kere, coşkuyla devam etti:


-Kelimeler kifayet etmiyor ki anlatalım, nasıl anlatacağız? Cümleler yeterli değil... Tayyip Erdoğan ümmetin sesidir, milletin sesidir, milletin nefesidir, ümmetin nefesidir. Eğer o olmasaydı, milletimizin, mazlum milletlerin sesi kesilecekti...


Aktaş, bu noktadan sonra, 30 yıldır hizmet ettiği liderinin kimliğini, hiç bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde açıkladı:


-Kimsesizlerin kimi olmaya çalışan bir kimliktir o... Gecenin bir saatinde seccadesine kapanıp, gücünün yetmediği yerlerde Allah’a yalvaran duamızdır o bizim.... Ona bizim sahip çıkmamız, göz bebeğimiz gibi korumamız gerekiyor. Çünkü bu millete, bu ümmete Allah’ın bir lütfudur. Böyle bir imkan, böyle bir fırsat her zaman ele geçmez...


İşte böyle! Böyle bir fırsatın bir daha ele geçmeyeceği doğru tabii... Artık Saray, ABD yolunda okuyup moral bulur, orada epey ihtiyacı olacakmış gibi görünüyor... Ancak, her ne hikmetse bu “kutlu haber” yandaş medyada, başta “Amiral Gemisi” Sabah olmak üzere, ilaç için bir tek gazetenin birinci sayfasında yer almadı; Çoğu Bergüzar Korel’in albümüne yer verdi, bu habere yer vermedi, iyi mi!.. Yer veren muhalif medya ise sempozyumu şöyle özetledi:


-Yüksek derecede yağ barındıran bir müsamere!..

 


Zehir zemberek bir mektup!..

 


ABD seyahatinin Saray için pek kolay geçmeyeceği giderek belirginleşiyor...


Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın“Obama ile görüşme olacak mı?” sorusuna “bu ikili bir ziyaret değil, program elverirse olabilir” diyerek, neler olabileceğinin işaretini istemeden de olsa verdi zaten!..


Üstelik Saray’ı, Washington’a indiğinde pek hoşlanmayacağı bir mektup bekliyor olacak!.. Mektubu imzaya açan şahsiyetleri de gayet iyi tanıyoruz; daha bir kaç hafta önce Saray’a “ya reformlara geri dön, ya da istifa et” diyen ABD’nin eski Ankara Büyükelçileri, Eric Edelman ve Morton Abromowitz!.. İmzaya açılan ve çok sayıda bölge uzmanı ile, akademisyen tarafından imzalanan mektup 4 ana başlığı içeriyor:

    
-ABD Türkiye’deki medya ve akademisyenlerin ağır baskı altına alınmasından çok endişeli...

    
-Ülkeyi bölecekse, demokrasiyi bitirecekse başkanlık sisteminin arkasından gitmeye değer mi?

    
-İç savaş endişesi var. Müzakere masasına neden geri dönmüyorsunuz?

    
-HDP’lilerin dokunulmazlığını kaldırmak, Türkiye Kürtlerini radikalleştirip, PKK’nın kollarına itmiyor mu?


Aslında bizim tartışıp, çözmemiz gereken bu sorular, yanlış politikalar sayesinde elalemin ağzına işte böyle sakız oluyor!. Bir zamanlar Saray’ın sırtını sıvazlayan, ordunun, yurtsever muhaliflerin defterinin dürülmesinde eşsiz desteklerini sunanlar, bugün ültimatom çekiyor!.. O zaman o mektuba bir soru da biz ekleyelim:


-Değer miydi? Bu kadar düşkünlüğe, Suriye savaşına burnunu sokup ülkeyi Ortadoğu’ya benzetmeye, “çözüm” diye ortalığı kan gölüne çevirmeye değer miydi?..


https://twitter.com/umit_zileli

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87