YAZ SAATİYLE KIŞI GEÇİRMEK…

Bazı yazılar değişmez, standarttır, günü gelince kaleme alınır, içerikle de pek oynanmaz. Örneğin yeni yıl, bayram, özel gün yazıları gibi. Okur yine aynı şeyler diye burun kıvırır, yazar yine aynı konu diye yan çizer ama değişmez bu terane. Bugünlerde benim standart yazılarımdan biri yaz saati uygulaması oldu…

Cumhuriyet çizeri Behiç Ak, her zamanki gibi yine döktürmüş. Arkada duran küçük çocuk uyuklarken iki kadın aralarında konuşuyor; “Demek bu yaşta gece hayatı var ha? Ne yapıyor?” Çocuğun annesi; “Okula gidiyor” diye cevap veriyor! Musa Kart’ın kulaklarını çınlatarak, Behiç Ak’ı alkışlıyor ve yazıyı bağlamaya çalışıyorum…

Bu yıl her konuda olduğu gibi yüce tepelerin emir ve arzuları doğrultusunda kış saatine geçmedik! Daha az enerji tüketelim, enerji tasarrufu sağlayalım diye! Ama kazın ayağı öyle değil! Sabahları karanlıkta uyanıp, zifiri karanlıkta yollara düşmek, ışıklar yanarken derse ve işe başlamak bize iyi gelmedi. Öncelikle kış saatine geçen Avrupa ile aramız iki saate çıktı, finans sektörü, işveren, işçi, esnaf, öğrenci zorlandı. Beklenen enerji tasarrufu sağlanmadığı gibi, ekonomide yavaşlama, üretimde azalma görüldü, bu uygulamanın değişmesi için 110 bin imza toplandı. Ama damat bakan tınmadı…

EMO (Elektrik Mühendisleri Odası) açıklama yaparak; bu uygulamanın tasarruf getirmediğini, tam tersi tüketimi artırdığını, evlerde, işyerlerinde, okullarda sabahları lambaların uzun süre yandığını, Kasım ayında geçen yıla göre ciddi bir artış olduğunu söyledi. Ancak her şeye rağmen “ben ne dersem o olur, ben yaptım oldu” mantığı devam etti, "adam sende bu da geçer zamanla alışırlar” görüşü sürdürüldü. Çocukların ve velilerin isyanı, yazılıp çizilenler kulak ardı edildi. Hükümet tınmadı…

Çalışanlar sabahları uyanamıyormuş, çocuklar serviste ve ilk derslerde uyuyormuş, insanlar gece karanlığında sokaklara dökülüp işe giderken köpek saldırılarından korkuyormuş kime ne? Peki, neden bu işkence, elektrik tasarrufu desen değil, sonuçları ortada, hem de en yetkili kaynaktan. Faturalar kabarmış, evlerde ve işyerlerinde sabahları tüm ışıklar yanıyor. Verim düşüyor, yorgunluk hissi, baş ağrısı ve giderek depresyon artıyor. Bu nasıl bir inattır? Bu nasıl bir acımasızlıktır? Bu nasıl bir “geri adım atmam” atarıdır! 

Türkiye, 44 yıldan beri ilk kez kış saati uygulamasına geçmedi. Gün ancak 8.24’te ağarmaya başlıyor. Bakanlık, gelen tepkilere, toplanan 110 bin imzaya rağmen uygulama devam edecek diyor. Psikologlar; “daha depresif oluyoruz” diyorlar. İş güvenliği uzmanları; “iş kazası riski artıyor” şeklinde açıklama yapıyorlar. Öğrenciler ve gençler; “Tacizden korktuğum için sprey taşıyorum. Dengem bozuldu. Zorlanıyorum. Uykumu alamıyorum. Derslerime odaklanamıyorum. Zorlanıyorum. Yola çıktıktan bir saat sonra güneşi görebiliyorum. Bu uygulama bana korku, uykusuzluk ve yorgunluk getirdi” diye konuşuyorlar.

Sonuç mutsuz, huzursuz, uykusuz, güvensiz bir gençlik ve iş ortamı yaratmaksa başarılı olunmuş, ilgilileri kutlayalım! Issız sokaklarda, ürkerek, korkarak, lamba ışıklarını takip ederek yürüyenler kimsenin umurunda değilse, onu da alkışlayalım.
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87