YAZDIĞIMIZ, kONUŞTUĞUMUZ, DÜŞÜNDÜĞÜMÜZ KADAR VARIZ!

Bazı sorulara pek çok kişi, pek çok ayrı cevap verebilir. Bazı yazılar özlem, isyan, talep içerebilir. Bazı soruların yanıtı hiçbir zaman verilmeyebilir. İnsanların hesabını tutamadığı, hesabını veremediği çıkışları olabilir. Kalemine güvenenlerin çaresiz kaldığında yazıya, çiziye daha çok daldığı anlar, anılar olabilir…

Amaç kaygıları, üzüntüleri, hayal kırıklıklarını anlatmak ve paylaşmaksa, okur denen hoşgörülü muhatap yol arkadaşı olarak görülebilir! Bazen yazıya yolculuk, bazen yazıyla yolculuk yapılabilir. Ülkeye ve dünyaya ait gerçeklere tahammül edebilmek için değişik yollara sapılabilir! Alışkanlıklar törpülenebilir, tartışmalara, ikna olmaya sıcak bakılabilir.

Bu bilimsel girişten sonra demem o ki! Huzur ve ağız tadı için reçete şu!

Şefkat ve hoşgörü sözcüklerine daha çok sarılacağız, 3 öğün yemek gibi günün her anında onlara sığınacağız! Özellikle de bugünlerde en çok sevgi ve hoşgörüye ihtiyaç duyduğumuzu unutmayacağız ve bunu en çok da ülkemiz, çocuklarımız ve yarınlarımız adına yapacağız!

CB, Rusya doğalgazı keserim deyince; “Biz hayat boyu doğalgazla yaşamadık. Bu millet çileye alışık bir millettir” demişti. Şimdi de; “Biz dünyada gördüğümüz kötülükleri düzeltmekle mükellefiz” demiş. Yazan ve konuşan insanların başına gelenlere bakınca, tarifsiz bir adaletsizliğin hüküm sürdüğü bu topraklarda böylesine hüner gerektiren ve ülkeyi değil dünyayı kucaklayan bu söze ancak şapka çıkartılır!

Sonra da küçük hatta önemsiz bir notla yazıya devam edilir. Ortalık bir dokununca bin ah işittiğiniz insanlardan geçilmiyorsa, her yağmur sonrası memleket ilkel bir Venedik görüntüsü sergiliyorsa, yaptığımız köprüler, havaalanları yüzünden batı bizi kıskanıyorsa biz dünyayı düzeltiriz! Sağlıkta başlattığımız dönüşüm, tıpta atlattığımız çağ(!) nedeniyle artık hastanelerde sıra beklenmiyorsa, hastalara bedava bakılıyorsa, ancak hasta başına 4 dakika zaman ayrıldığından yüze bakarak teşhis konuyorsa, sonra da muayene katılım parası, reçete katılım parası, ilaç fark bedeli ödendiğinden insanda hem para hem de can kalmıyorsa biz çileye alışık bir milletiz!

Bu durumda da neye mükellef olduğumuzu dosta düşmana ilan ederek şanımıza şan katabiliriz! İçte sevgisiz bir ülke olmuşuz, dışta kriz üstüne kriz yaşıyormuşuz. Kime ne? Ortada zaten söylenecek tek söz var onu da CB söylemiş; “Biz kötülükleri düzeltip, dünyayı düzlüğe çıkaracağız!”

Tam buraya özel ve seçkin bir dikkat isterim! Ülkemizde 15 milyona yakın kişi, aylık 400 lira gelirle yoksulluk sınırının altında yaşıyor. (Sahra Afrika’sına eşit!) 1996 yılında kişi başı sağlık harcaması 186 dolarken, bu şimdi 1100 doları geçmiş. İşsiz sayısı 10 milyona dayanmış. İşçi ölümlerinde Avrupa birincisi olmuşuz. Yurttaşların banka borcu artmış. Nüfusun yüzde 65’i borçlu! İnsani gelişmişlik sıralamasında Katar ve Tanzanya’dan sonra geliyoruz. Kadın- erkek eşitsizliğinde 124.sırada, ortalama eğitim süresinde 127.sırada, basın özgürlüğünde 120. sıradayız. Kadına şiddet ve kadın cinayetleri yüzde 1400 artmış. Polis sayımızı artırmışız. Mapus damlarında yer sıkıntısı nedeniyle 20 bin mahkûm yerde yatıyor! Ancak kimsenin gelip geçmediği- daha doğrusu pahalı olduğu için geçemediği pek çok duble yolumuz var!

Ve biz dünyada gördüğümüz tüm kötülükleri düzeltmekle mükellefiz! Anlaşıldı mı? Tamam mı?

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87