YENİ ÖĞRENDİM

YENİ İNTİKAM ARACI “FETHULLAHÇI” DİYE İHBAR ETMEK

Çıkarcılar, kötü niyetliler, fırsattan yararlanmaya çalışanlar her dönem bir icat çıkarırlar.
Son dönemin icatlarından birinin de “Fethullahçı ihbarı” olduğunu öğrendim.
Üstelik pek de yaygınlaşmış bu furya.
Son öğrendiğim ikisini size de aktarayım.
Anlatan bir işadamı.
Yurtdışında müteahhitlik hizmetleri veren bir şirketin önemli müdürlerinden biri.
Önceki hafta şirketin sahibi ile iş yaptıkları bir ülkeden uçakla geri dönmüşler.
Pasaport kuyruğuna girip beklemeye başlamışlar.
Sıra şirketin sahibine gelmiş. Pasaport polisi önce pasaporta sonra işadamına bakmış, ardından telefonu kaldırıp bir yeri aramış.
15-20 saniye içinde biri sivil giyimli iki polis gelmiş “Beyefendi sizi bu tarafa alabilir miyiz?” demişler.
İşadamı söyleneni yapmış, içerideki bir odaya geçmişler.
Polisler birkaç kez girip çıktıktan sonra “hakkınızda ihbar ve yurtdışı yasağı var, bu nedenle öncelikle pasaportunuza el koyuyoruz” demişler.
Ardından tutanak tutulmuş, pasaport alıkonmuş, işadamına da “Savcılık sizi çağıracaktır, gidebilirsiniz” denmiş.
Havaalanını şaşkın biçimde terk eden işadamı tabii hemen avukatını aramış. Avukatları adliyeye giderek “müvekkilimizle ilgili ne var, pasaportuna neden el kondu?” diye sormuşlar.
Adliyedekiler “Soruşturma gizli, bilgi veremeyiz” diye cevaplamışlar.
İşadamı “Nasıl olur, hem suçlanıyorum hem gizli diye bilgi verilmiyor, beceriksiz çıktı” diyerek avukatını azletmiş ve yeni avukatla çalışmaya başlamış.
Ancak o avukat da “gizlilik” duvarını aşamamış. Ancak gayrıresmi olarak müvekkili hakkında “Fethullahçı terör örgütüne finansman desteği sağladığı” yolunda ihbar alındığı öğrenebilmiş.
Bana olayı aktaran tanıdığım “Bizim patron kendisine borçlu olan eski iş arkadaşlarından birinden şüpheleniyor. Çünkü ben de biliyorum ki patron hiç Fethullahçı olmadı, zorunlu olarak herkesin bulunduğu bazı toplantılarda o cemaatten birileri ile karşılaşmış olabilir, ama eskiden kimin aklına bu gelirdi?” dedi.
İkinci olay ise AKP'li bir il yöneticisinin başına gelmiş.
O da bir sabah kapısını çalan polisler tarafından götürülmüş. Teyit edemedim ama hâlâ tutuklu olduğunu söylediler.
Bu iki olay bana gelen, ama daha önce de bu tür ihbarlarla evlerinden alınan kişiler olduğunu duymuştum.
Her şey zamana göre demek ki. Şu sıralar polisler ve savcılar için “Fethullahçı” olmak
hemen harekete geçilmesini gerektiren suçlamalar.
Borcunu ödemek istemeyen, rakibine fenalık yapmak isteyen, intikam duyguları taşıyanlar “bir ihbarla” istediklerini yakabilir.
Söz konusu Fethullahçılık bizzat “sarayın öfkesine” uğramışsa, kimseye bir şey olmuyor. Ne sahte ihbarı yapanın başı derde giriyor ne de hemen harekete geçen polisler ve savcılar bir sorumluluk hissediyor.
Ne yapalım; yeni düşmana kadar bu böyle sürecek demek ki.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

BATI'DA NELER OLUYORMUŞ, HALİMİZE ŞÜKRETMELİYMİŞİZ

Bizi alıştırmaya çalışıyorlar, kimileri alışıyor, kimileri direniyor, kimilerinin ise umurunda bile değil.
Her türlü hukuksuzluk yapılıyor.
Demokrasi sadece ağızlarda, uygulaması felaket.
Anayasa her gün ihlal ediliyor, cezası ömür boyu ağırlaştırılmış hapis olmasına rağmen güç şımarıklığı içinde bunu bir de kahramanlık gibi sunuyorlar.
İnsan hakları sadece “bizden olanlar” için var sayılıyor.
Özgürlükler ancak saraya bağlılık bildirilecekse rağbet görüyor. Ayrımcılık görülmemiş biçimde bir dayatma olarak uygulanıyor.
Neredeyse polis devleti gibi olduk, despotizm günlük hayatın parçası oldu.
İktidar ve yandaşları bütün bunları normal gördükleri gibi karşı çıkanlara da ateş püskürüyor, “hain, terörist, devlet düşmanı, darbeci” yaftalarını yapıştırmaktan çekinmiyor.
Sonra bunları savunmak için komik biçimde Avrupa'dan Amerika'dan örnekler vermeye kalkıyorlar.
Neymiş, Fransa'da bir bomba patlamış, asker aylardır Paris sokaklarındaymış.
Belçika'da sadece şüphe üzerine adamı sokak ortasında yere yatırıp kelepçelemişler.
Amerika'da polise itiraz edersen canına okurmuş.
İngiltere'de devlet sırrını açıklarsan hapisten hiç çıkamazmışsın. Falan filan.
Bunları niye anlatıyorlar?
Diyorlar ki “Siz burada yine rahatsınız, sizin pek beğendiğiniz batı ülkelerinde neler oluyor, şükredin halinize.” Tabii bu aynı zamanda bir itiraf; “yaptığımız kötü ama batıda da yapılıyor, Amerika'da da.”
Sonra pişmiş şekilde gülerek “Siz de seçilin siz de yaparsınız.”

ÖNERİ

ERDOĞAN İSTANBUL'DA HELİKOPTERLE GEZSİN

İstanbul'da trafik zaten kâbus gibi.
Ancak bazı günler bu kâbusu bile arar hale geliyor milyonlarca insan.
Trafik bir duruyor, tam duruyor.
İşte o sırada pek çok kişinin arasında şu konuşma geçiyor “Yine kim İstanbul'da acaba?”
Yaygın inanış Tayyip Erdoğan'ın İstanbul'da olduğu şeklinde. Çünkü en fazla Erdoğan'ın varlığında trafik felç oluyor.
Gerçi hakkını da yemeyelim, son bir yıldır Cumhurbaşkanlığı konvoyunun geçişi sırasında daha seri yol kapatmalar yapılıyor. Eksisi gibi Kısıklı'daki evinden çıktığı an Beşiktaş trafiği kapatılmıyor artık.
Koruma grubu Amerikan başkanı tarzı yol kesip hızlı geçişi öğrenmiş biraz.
Ama İstanbul gibi bir kentte bu yetmiyor.
Hele konvoy iki Boğaz Köprüsü'ne giden ana yollar üzerindeyse bir iki dakikalık kesintiler bile ardında yarım saatte ancak açılan bir trafik yumağı bırakıyor.
Çaresi ne? Hiç olmazsa iyi havalarda helikopter kullanmak.
Erdoğan bazen programı gereği İstanbul'u bir uçtan bir uca birkaç kez geçmek zorunda kalıyor. Böyle durumlarda hava yolunu kullanması hem kendi güvenliği hem de İstanbul halkının sinir sistemi açısından daha yararlı olacaktır.

ŞAŞIRDIM

İŞTE YENİ TÜRKİYE; 400 MİLYONDA BİRİ BAŞARIYORUZ

Şans oyunları milyonlarca kişinin vazgeçilmesi.
Çünkü asgari ücretlinin bile bütçesini sarsmayacak harcama yaparak bir anda sayılı zenginler arasına girme olasılığı var.
Bu nedenle her hafta milyonlarca kişi Sayısal Loto, On Numara, Şans Topu, Süper Loto, Milli Piyango ve Kazı- kazan peşinde koşuyor.
Milli Piyango ve Kazı-kazan dışındaki şans oyunlarında bazen haftalarca birikim oluyor ve ikramiye 10-15 milyonun bile üzerine çıkıyor.
Ancak bu şans oyunlarında da “hile” yapıldığı yolunda yaygın bir kanaat var.
Tabii bu yaygın kanaat içi boş bir iddiadan kaynaklanmıyor.
Yılbaşında yazmıştım, tam 10 yıldır, eşit şansı olmasına rağmen büyük ikramiye tam ya da yarım değil hep çeyrek bilete çıkıyor. Asıl sorun ise diğer oyunlarda. 4 farklı ve yüksek ikramiyeli şans oyunu tam 17 kez Ankara Yenimahalle'ye çıkmış. Hatta bunların bir kısmı her nasılsa hep aynı bayide oynanmış kuponlar.
Hürriyet Gazetesi analistlere hesaplatmış, bu dört şans oyununda aynı yere 17 kere çıkma olasılığı 400 milyonda birmiş.
Elbette bu tür “kanaat oluşturacak” faktörler dışında “hile yapıldığına dair” bir kanıt yok kimsenin elinde.
Ama yeni Türkiye'de 400 milyonda bir olasılığın yakalanması da büyük başarı! değil mi?

DEDİKODU

MHP'DE BEKLENMEDİK ADAY SEÇİLEBİLİR

MHP'de suların durulması artık mümkün değil anlaşılan.
Dün partinin temel direklerinden Oktay Vural da bayrak kaldırdı, Meclis Grup Başkan Vekilliği
görevinden istifa etti.
Kamuoyu tarafından bakarsanız en güçlü aday Meral Akşener. Parti içinden bakınca ise durum biraz
daha farklı.
Daha “erkek” parti görünümündeki MHP'de Meral Akşener yerine “Ülkücü” tanımına uyan bir erkeğin tercih edilmesi olasılığı da yüksek.
MHP kulislerinden aldığım bilgiye göre özellikle Bahçeli'ye yakın davranan delegelerin bir bölümü “4-5 başkan adayı çıktı, sonuçta yıpranıyorlar, hepsinin kabul edeceği partinin de içine sineceği bir başka isim üzerinde anlaşma sağlanabilir” diyorlarmış.
Peki, “başka isim” kim olabilir?
Süleyman Sazak adını çok duymaya başladım bu günlerde.
Tutar mı?
Bana göre partililer belki böyle bir yola sapabilir, ama kamuoyundaki algı, partililerle aynı değil.

SORDUM ÖĞRENDİM

“ONCA OPERASYON YAPILDI AMA SONUÇ ALMAK KOLAY DEĞİL”

Hemen her gün yeni bir Fethullahçı terör örgütü operasyonuna tanık oluyoruz.
Şu ana kadar kaç kişi yakalandı, kaçı tutuklandı, kaç kişiye dava açıldı bunu bilmiyoruz.
Adalet Bakanlığı da böyle bir rakam verebilir mi, ondan da şüpheliyim, çünkü çılgın gibi Türkiye'nin her yanından dava fışkırıyor.
Bir emekli savcı dostumla sohbet ederken “Ne olur bu operasyonların sonu?” diye sordum.
“Sonuç alınmaz, belki adı çok bilinen birkaç kişi, birkaç polis ve adliye görevlisi ceza alır o kadar” cevabını verdi.
“Neden böyle olur?” diye sorduğumda ilginç bilgiler verdi.
Savcı dostum “Birincisi” dedi “Her ne kadar terör örgütü olarak ilan edilse de gözaltına alınan ya da tutuklanan kişilerin çoğunun terörle bağlantısı kurulamıyor. Sadece örgüt üyeliği iddiası da yetmez” diye sürdürdü.
Ardından “Ama burada benim dikkatimi çeken daha önemli bir şey var” dedikten sonra şunları söyledi;
“Cumhurbaşkanı cemaatle mücadelenin çok yavaş gittiğinden yakınıyor. Hükümeti sorumlu tutuyor. Davutoğlu'nun azledilmesi nedenlerinden biri bile bu. Oysa Fethullah soruşturmalarını AKP'ye bağımlı savcı ve hakimler yürütüyor. Ama bir sorun var, çoğu korkuyor.”
Ben de şaşırarak “Kimden korkuyorlar?” diye sordum.
“İki şey var” dedi ve ekledi emekli savcı; “Birincisi hukuku çok zorlamaları halinde, gelecekte bundan sorumlu olmaktan korkuyorlar. İkincisi, bu davalardan fazla bir şey çıkmayacağını bildiklerinden (bunlar geri dönerse bizi mahvederler) diye korkuyorlar.”
Emekli savcıyı dinledikten sonra “Buradan şunu çıkarıyorum” dedim; “Fethullah konusu sarayın gözlerini kör etmiş gibi. Mücadele edin derken öyle abartıyor ki, soruşturma yapmak durumunda olanlar muazzam bir güçle karşı karşıya oldukları hissine kapılıyorlar ister istemez. Bu da onları korkutuyor.”
Emekli savcı “Doğru olabilir, mücadele ettiğiniz kişilerin gücünü çok fazla gösterirseniz, sizin için çalışacak adam bulmakta
zorlanabilirsiniz” dedi.


https://twitter.com/can_atakli_
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87