ZOR ve UZUN BİR YAZI…

Eğitimin yaptığı iki şey var. Birincisi insanı topluma kazandırmak! İkincisi değer ve idealler doğrultusunda yurttaş yaratmak! Biz her ikisiyle Cumhuriyet sayesinde tanıştık, o kazanımlar sayesinde eğitildik, bir yerlere geldik. Şimdilerde ise ciddi sorunlar yaşıyoruz neden? Nedenini dönüp kendimize sormalıyız; NEDEN? Nedenler çok, üstelik sırada daha neler var kim bilir? Gerekçe yönetimin önce eğitime, sonra kadına bakış açısı olabilir mi? Oturup düşünmenin, oturup konuşmamın tam zamanı da…

Örneğin MEB, (kendileri Milli Eğitim Bakanlığı oluyor)! Müfredattan Atatürk, insan hakları ve bağımsızlık gibi konuları çıkarırken cihat kavramını sokuyor. Yine aynı MEB, “Medeniyet ve Değerler” çerçevesinde yaptığı protokolle İzmir Atatürk Lisesi’ni TÜGVA’ya ( Türkiye Gençlik Vakfı) devrediyor. Bize de yeni bir gençlik külliyesinin açılışının ne zaman yapılacağını beklemek kalıyor! Bu arada ülkemiz bir yandan CB’nın deyimi ve arzusuyla “dinini ve kültürünü” bilen gençliğe, şirketler de inşaata durmadan, bıkıp usanmadan yatırım yapıyor.

Ülkemiz sefalet liginde dünya altıncısı olmuş! Yunanistan işgal ettiği adalarımızda üs kuruyormuş. Sarıklı ve sakallı polis zaten ruhsal açıdan hasta imiş! AKP üyesi bir zat ekranlardan kurdukları yeni devletin müjdesini veriyormuş! Sadece 1 ayda 28 kadın öldürülmüş, 8 kadın saldırıya, 27 çocuk istismara uğramış. Geçiniz…

Minareyi çalanın kılıfını çoktan hazır ettiği, aldatmanın yeni adının “algı yönetimi” olduğu Yeni Türkiye’de yönetim erbabının bazı şeyler umurunda değil, uygun ve tartışılabilir bazı görüşlere de açık değiller. Çünkü her şey onlardan soruluyor, her şeyi onlar biliyor, her şeye onlar karar veriyor. Çocuk sayısından eğitimin şekline, kadınların ne giyeceğinden mahkûmların elbise rengine kadar üst akıl karar veriyor. (Bu arada “badem içinin koyusu” diye yeni bir renk icat edilerek dünya modasına ciddi bir katkı sunuluyor! O kadar yani)

Bizim yönetim erbabı şanslı! Nasılsa toplum ne söylense inanıyor, nasılsa bizim ülkemizde kanmak isteyenler kandırılıyor. Diplomanın istihdam sağlamadığını, üniversite mezunu kadınların üçte birinin iş aradığını, eğitimli işsizliğin giderek arttığını bilen biliyor. Yoksulluk sınırının 4 bin 878 lira olduğunu, bazı haberlerin illa ve illa yapılması gerektiğini gören görüyor. Yapılan hatalar için bir süre sonra “aldatıldık” diyeceklerini bilmek bize iyi geliyor!

Yine TRT’nin hesapsız kitapsız harcamalarını ve hesaplı kitaplı yandaş merakını duyan duyuyor! Bakan Özhaseki’nin kesin bilgi sayılan ve kendi ağzından çıkan kaçak imam hatip yaptırma merakı görmezden geliniyor! Yazılıp çizilmesine rağmen uluslararası şirketlerin beklentileri doğrultusunda 4 GDO’lu ürüne yetkili makamlardan izin çıkarak, böbrek ve karaciğer hasarlarının artacak olması önemsenmiyor. Nuriye ve Semih’in 5 aydır sürdürdükleri açlık grevi, nikâhların müftüler tarafından kıyılacak olması, yapılanların ve planlananların nedeni belli, çözümü net değilken tüm bunların sonuçlarını ve toplumun sağlığını kimseler umursamıyor…

2015 yılından beri kan kaybeden turizmciler; “Ciddi iptaller yaşandı, otelleri iki ay doldurmakla ayakta kalamayız. Avrupalı Türkiye’ye gelmek istemiyor. Batı, politik söylemden şikâyetçi!” şeklinde açıklama yapıyor. Birbirinin karbon kopyası gibi konuşan siyasilerimiz; “Bu tür açıklamaların kabul edilebilir yanı yoktur, bizim için yok hükmündedir” diyebiliyor.

Kurdaki yükseliş, artan maliyetler, yükselen kira bedelleri, pazardaki yoğun rekabet yabancı sermayeyi ülkemizden hızla uzaklaştırıyor. Örneğin Hollandalı giyim mağazası C&A, İngiliz Top Shop ve Debenhams mağazaları, Alman kozmetik zinciri Douglas Türkiye’den çıkma kararı alıyor.Böylece ülkemizde sadece biz Türkler değil, İngilizler de kepenk kapatıyor.

Özetle; siyasetten ekonomiye, kültürden eğitime, spordan sağlığa, güvenlikten yargıya her alan birbirinden sorunlu ve hiçbirinde örnek alınacak, gurur duyacağımız bir başarımız yok. Uluslararası tüm verilerde son sıralardayız. Kadın- erkek eşitliğinden küresel rekabet endeksine, PİSA verilerinden işsizliğe, ülkemizin masaya yatırılması gereken bunca acil sorunu varken, kavgalı olmadığımız, didişmediğimiz tek ülke kalmamışken biz nelerle uğraşıyoruz. Dünyanın en pahalı benzinini tüketen ülkelerden biri olduğumuza, kentsel alt yapının bir yağmurla başımıza açtıklarına girersem çıkamayacağım için nokta…

Özetin özetine gelirsek; zor bir dönemden geçtiğimiz için zor ve uzun bir yazı bu oldu kesin! Yönetimin tüm kurumları ve gücü arkasına alarak kendi eliyle ve dayatmasıyla kutuplaşma ve gerginlikleri daha da artıracağı ortada ve belli! Tam bir delik tıkandı diye sevinirken iki delik birden açıldığı aşikâr!

Bir de demezler mi mutluluk bulaşıcıdır! Peki, kaygı, mutsuzluk, umutsuzluk bulaşıcı değil midir? Çıkın sokağa bakın insanların yüzüne göreceksiniz! Patlamaya hazır bomba gibi sokaktakiler, bahane arıyor bağırmak, patlamak, vurup kırmak için sanki. Komşuda mutsuzluk varsa size de sızıyor doğru. Yakınlarınız mutluysa sizi de etkiliyor oda doğru. Ama ara ki bulasın! Hayatla ilgili zor sorularla karşılaştığınızda kitaplara koşmak, bir bilgeye danışmak, akıl sormak insanı rahatlatıyor doğru. Yürüyen yara gibi olunca, kaygıyla baş edemeyince, mutlu olmak için daha fazla mesai harcamak, dost yüreklere sığınmak gerekiyor o da doğru. Ama mutluluğu bugünlerde ara ki bulasın…

Şimdi kalkıp doğrusu “zor ve uzun” bir yazı olmuş, biraz sakin ol diyebilirsiniz. Sakinim çünkü yazı bitti ama konular bitmedi ve bu zor ve uzun yazı bazı konuları unutmayalım diye yazıldı…

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87