Ataklı-YORUM:
ERDOĞAN NEDEN MUHALEFETİN ADAYINI BEKLİYOR?
SAĞIR SULTAN BİLE DUYDUYSA, ERDOĞAN NEDEN MUHALEFETİN ADAYINI BEKLİYOR?

İyi akşamlar sevgili izleyiciler; Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşıyor ama adaylar henüz ortada yok. AKP’nin adayının Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olduğu şiddetle söyleniyor ama her nedense o da henüz adaylığını resmen açıklamadı.

AKP kulislerinde esen havaya göre Erdoğan muhalefetin adayını veya adaylarını bekliyor. Önce CHP ve MHP adaylarını açıklayacak ondan sonra Erdoğan da adaylığını resmen açıklayacakmış.

Peki, neden? Muhalefet birden çok adayla da çıkabilir tek adayla da. Bu Tayyip Erdoğan’ın durumunda bir değişiklik yaratır mı?

Gizli bir mesaj mı çıkıyor?

Muhalefet kimi ya da kimleri aday gösterirse göstersin eğer Erdoğan aday olacaksa olacaktır.

Ancak bu tavırdan gizli bir mesaj çıkıyor sanki . Eğer siz aday olmak için karşı tarafın adayını ya da adaylarını bekliyorsanız demek ki bu duruma göre tavır belirleyeceksiniz. Yani buna göre muhalefetten çıkacak adaylara göre Erdoğan adaylığını koymayabilir mi?

Bülent Arınç “Tayyip Bey’in aday olacağını artık sağır sultan bile duydu” dedi pazartesi günü. Madem sağır sultan bile duydu, o halde resmi açıklama için neden muhalefetin adayları bekleniyor? Onlar kimi koyarlarsa koysunlar, ne fark edecek?

Herkesin ortak adayı mı?

O zaman aklıma bir kuşku düşüyor. Acaba Cumhurbaşkanlığı seçimleri için hiç bilmediğimiz başka pazarlıklar mı yapılıyor acaba? Kısacası, muhalefet AKP ile de görüşerek “şu cumhurbaşkanlığı konusunu germeyelim, hepimizin içini rahatlatacak ortak bir aday bulalım ve onu seçelim” mi deniliyor?

Şu anda “olur mu canım öyle şey” diyeceğimiz bu olasılığı da gözden uzak tutmamakta yarar var.

Çünkü bir daha söyleyeyim, cumhurbaşkanlığı seçimleri bugüne kadar yaptığımız seçimlerin en anlamsız olanı. Bu seçimleri halkın gözünde cazip kılan tek unsur Erdoğan’ın adaylığıdır. Bir tek onun adaylığı halkı da heyecanlandırıyor, siyaseti de renklendiriyor.

Sadece Erdoğan yapıyı değiştirmek istiyor

Nedeni basit. Bir tek Tayyip Erdoğan’ın seçilmesi halinde Türkiye’deki siyasal yapının değişmesi ihtimali vardır. Sadece Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı seçilmesi halinde ülkeyi bir başkan gibi yöneteceğini söylüyor.

Erdoğan dışındaki AKP’li bir adayın ya da muhalefetten seçilecek herhangi bir kişinin böyle bir hırsı da arzusu da yok.

Sevgili izleyiciler, anayasamıza göre “sorumsuz” olan Cumhurbaşkanının yetkilerine baktığımızda, başkanlık sistemi ile yönetilen ülkelerden bile daha fazla etkili ve yetkili olduğunu görüyoruz. Cumhurbaşkanı anayasaya göre iki önemli kurumun başında görünüyor. Biri gerekli gördüğü hallerde bakanlar kuruluna başkanlık etmek veya yine gerekli gördüğünde bakanlar kurulunu kendi başkanlığında toplantıya çağırmak.

İkincisi ise başkomutanlık görevi.

Cumhurbaşkanlığı sembolik makamdır

Cumhurbaşkanlarını bugüne kadar parlamentolar seçti. Seçilen hiçbir cumhurbaşkanı da birkaç özel durum dışında icrayı etkileyecek yetkilerini kullanmadı.

Bunun nedeni basit; anayasamıza göre hayli yetkilerle donatılmış olmasına rağmen cumhurbaşkanlığı makamı sembolik bir makam. Cumhurbaşkanı devleti temsil eder. Görevi nedeniyle yaptıkları yüzünden asla sorumlu tutulamaz, hakkında dava açılamaz. Yalnızca vatana ihanetle suçlanabilir. Bunun da yaptırım gücü çok zordur. Çünkü cumhurbaşkanının vatana ihanetle suçlanabilmesi için meclisin beşte dördünün “evet” oyu kullanması gerekir.

Cumhurbaşkanı sorumsuz olunca, seçilmiş cumhurbaşkanları da kağıt üzerinde yetkilerinde olsa bile icra ile yani yürütme ile ilgili haklarını kullanmamışlardır.

Yetkiler kullanılırsa ne olur?

Çünkü kullanmaları halinde demokrasiye ters düşen bir durumla karşı karşıya kalabiliriz. Bizim siyasal sistemimize göre icradan sorumlu makam başbakanlıktır. Cumhurbaşkanları aynı zamanda başbakan gibi çalışırsa, sorumluluk alanında büyük bir boşluk doğacaktır. İcrayı yöneten cumhurbaşkanı sorumsuzken, onun yapacağı hatalardan hatta işleyeceği suçlardan başbakan ve hükümet sorumlu duruma düşecektir.

Hukuk da insanın doğası da böyle bir uygulamaya özel durumlar hariç katlanamaz. Şöyle düşünün; Bir başbakan var. Ama cumhurbaşkanı “anayasada yetkim var” diyerek fiilen hükümeti yönetmeye soyunuyor. Ancak bu yönetim biçimi muhalefetten ve kamuoyundan ağır eleştiriler alıyor. Suçlamalar yapılıyor.

Hukuk ve insan doğasına aykırı

Bütün bunları göğüslemek ve hem sandıkta hem de hukuk karşısında hesap verme durumunda olan hükümet ve başbakan. Birkaç ay belki buna boyun eğebilir bir hükümet ve başbakan ama uzun süreli olması asla mümkün olamaz. Dediğim gibi bu hem hukuka hem insan doğasına aykırı.

Oysa Erdoğan işte tam da bunu istiyor. Ona göre önümüzdeki seçimlerde cumhurbaşkanı seçilecek, bu durumda hükümet istifa etmiş sayılacak. Erdoğan bir kişiyi başbakan olarak atayacak, bu kişi büyük bir olasılıkla Erdoğan’ın vereceği isimlerle bakanlar kurulunu oluşturacak. Sonra Erdoğan anayasanın kendisine verdiği yetkiyi kullanarak başbakan gibi her hafta bakanlar kuruluna başkanlık yapacak. Emir ve talimatlar verecek, parlamentodan çıkmasını istediği yasaları dikte ettirecek, atamaların tamamına karışacak.

Şimdi bu yöntem, AKP’nin Meclis’te sayısal üstünlüğü elinde tutması nedeniyle uygulanabilir gibi görünüyor. Hatta kimilerine göre 2015’te yapılacak genel seçimlerden AKP’nin tek başına çıkması halinde aynı durumun devam edebileceği varsayılıyor.

2015’te en az 330 milletvekili

Ancak bu yöntemin tutması için AKP’nin 2015’te yapılacak seçimlerde en az 330 milletvekili çıkarması gerek. Eğer AKP 330’u bulursa içinde başkanlık sisteminin de olduğu yeni bir anayasa yazılır, referandum için geçerli 330 oy olduğu için anayasa kabul edilir ve halka sunulur.

Halkın bu anayasayı kabul etmesi durumunda zaten fiilen başkanlık sistemine de geçmiş oluruz ki, işte o zaman Erdoğan asıl arzuladığı konuma gelir.

Buna karşı 2015’te AKP’nin 330’un altında kalması halinde, teknik olarak yürümesi beklenen “Cumhurbaşkanlığı yetkileri ile hükümeti yönetme” sistemini sürdürmek mümkün olmaz. Mutlaka içte çatlaklara neden olur.

Davul sende tokmak bende

Şöyle düşünün, bir başbakan var, ama herkes biliyor ki asıl yönetici cumhurbaşkanı. Ama cumhurbaşkanı sorumsuz olduğu için imza yetkisi aslında başbakanda. Üstelik bütün hataları, eleştirileri ve eğer işlenirse suçları başbakan göğüslemek durumunda.

Yani davul birinde tokmak başkasında. Dayak yiyen hep davul olacağına göre, o başbakanın bu onursuz durumu uzun zaman sürdürebilmesi mümkün olamaz.

Diyeceksiniz ki Tayyip Erdoğan bunu bilmiyor mu? Bilmez olur mu, elbette biliyor. Ancak sanıyorum bunun üstesinden geleceğine inanıyor. Köşke çıktığı zaman yerine bırakacağı başbakanın da bakanların da milletvekillerinin de emirlerini şimdi olduğu gibi aynen uygulayacağına inanıyor.

Hatta belki de şunu bile düşünüyordur; Ağustos’ta Köşk’e çıkarım. Milletvekilli adaylarının belirlemesini nasıl olsa ben yaparım, bu nedenle partide aykırı ses çıkmaz. 2015’e kadar durumu idare edebilirsem ve AKP bu seçimlerde 330’u geçerse anayasayı yeniden yazıp başkanlık sistemini getiririm. Yok olmazsa, biraz zorlarım, baktım olmuyor, beş yılımı sakin bir şekilde Çankaya’da geçiririm.”

Ya üç dönem kuralı ne olacak?

Bu da elbette bir olasılık ama ben pek ihtimal vermiyorum. Erdoğan gibi egosu çok yüksek bir siyasetçinin ruh durumu ileride oluşabilecek olumsuzlukları şimdiden görmeyi pek istemeyecektir.

Tabii burada bir de AKP’nin kendi koyduğu üç dönem parlamenterlik sistemi var. Şu anda AKP’de 70’e yakın milletvekili üç dönemdir bu görevde ve parti içi kurala göre bu milletvekilleri 2015’te aday olamayacaklar.

Bu kural elbette değişebilir. Ama değişmemesi durumunda her şeyin sütliman olacağını düşünmek abestir.

Düşünsenize, yola birlikte çıkmışsınız, aranızda bir karar almışsınız, demişsiniz ki “arkadaşlar, yeni bir demokratik siyasi anlayış getiriyoruz, üç dönem milletvekilliği yapanlar en az bir dönem ara verecekler. Siyasette yeni isimleri yol açmak için bu gerekli, buna istisnasız hepimiz uyacağız.”

Güzel bir siyasi anlayış.

Ancak şimdi bir sorun var. Erdoğan üçüncü dönemini tamamladığı halde, Cumhurbaşkanı oluyor. Üstelik sadece cumhurbaşkanı olmakla kalmıyor, kendine göre Cumhurbaşkanlığı yetkilerini bir başkan gibi kullanmayı planlıyor.

Beraber çıktık bu yola ama…

Peki, onunla birlikte yola çıkan ve üç dönemini tamamlayanlar ne oluyor? Onlar zorunlu emekli.

En azından o yetmiş milletvekilinden biri sormaz mı “İyi de usta, sen görev değişikliği bahanesiyle siyasete de devleti yönetmeye de devam edersen biz niye kenara çekilelim, bizim başımız kel mi?” diye.

Sevgili izleyiciler, arkadaş bağları ne kadar sıkı olursa olsun, hiçbir zaman bir kişi lehine 70 kişi birden dik duruş sergileyemez.

İnsanın doğasına aykırıdır bu. O halde eğer üç dönem kuralı devam ederse, AKP’den siyasete ara vermek zorunda olan 70’e yakın milletvekilinin yarısı hatta daha fazlasının kazan kaldırması olasılığı çok büyüktür.

Merkez sağda parti kurulabilir

Kazan kaldırma halinde üç dönem kuralından vazgeçilebilir. Ama vazgeçilmezse, işte o zaman merkez sağda AKP’ye benzer bir partinin kurulması kaçınılmaz olur.

Bu da AKP’ye karşı yeni bir cazibe alanının oluşmasıdır ki, bilin ki merkez sağda yeni oluşum bekleyenlerin de desteği ile bu cazibe alanı daha da genişler. Sonuçta AKP artık CHP ile uğraşmak yerine kendi içinden çıkanların oluşturduğu yeni sağ parti ile uğraşır ki, bu seçimleri kazansa bile oyunun düşeceği ve hatta tek başına iktidar olamayacağı anlamına bile gelir.

Tayyip Erdoğan seçilmiş, Çankaya’da oturuyor. AKP 2015 seçimlerinde bırakın 330 milletvekilini geçmeyi, tek başına iktidar dahi olamamış. Bu durumda Erdoğan’ın Çankaya’da oturması bile olanaksız hale gelebilir. Cumhurbaşkanı sorumsuzdur ve yaptığı iş nedeniyle görevinden alınamaz hakkında dava açılamaz ama eskiden işlediği suçlar belgeleriyle ortaya çıkarsa bal gibi yargılanabilir.
Öyle ki Erdoğan Cumhurbaşkanlığı’ndan indirilir yargılanır ve çok uzun yıllar gün yüzü göremez hale bile getirilebilir.

Dediğim gibi Erdoğan da mutlaka bunları biliyordur.

Bilmediğimiz gelişmeler olabilir

İşte bu nedenler “Acaba bilmediğimiz başka gelişmeler mi yaşanıyor Ankara’da?” diye soruyorum kendi kendime.

Çünkü öyle ya da böyle, Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkışı belki kolaydır ama orada tutunabilmesi, arzuladığı gibi ülkeyi yönetebilmesi o kadar kolay değildir.

O halde belki de tıpkı Meclis seçer gibi bütün partilerin üzerinde anlaşacağı ortak bir aday bulma formülü gündeme gelebilir. Tek kişi çıkar, o zaman bu bir seçim değil bir tür plebisit olur. Seçilen kişi tıpkı Meclis’in seçtiği cumhurbaşkanı gibi Köşk’e çıkar, anayasal bazı yetkilerini kullanmadan, devleti temsil eden, herkesi kucaklaşan, herkesin içine sinen, saygı gören bir Cumhurbaşkanı olur.

Bakın AKP’nin adayını açıklamak için muhalefeti beklemesinden yola çıkarak nerelere geldik.

Burası Türkiye, hiçbir şey için olmaz demeyin. Belki böylesi daha hayırlı bile olabilir.

Komutanını aforoz eden Genelkurmay

Sevgili izleyiciler, bugün bir noktaya daha kısaca değinmek istiyorum. Donanma eski komutanı emekli orgeneral Nusret Güner, tuğ amiral Türker Ertürk ve tümgeneral Naci Beştepe’nin ordu evlerine girmeleri ve buraların olanaklarından yararlanmaları genelkurmay başkanlığı tarafından yasaklanmıştı. Bugün öğrendiğime göre bu yasak kararı üç ay daha uzatılmış.

Bu üç komutanın ordu evlerine girmeleri neden yasak? Çünkü bu komutanlar başta Ergenekon ve Balyoz davaları nedeniyle konuşuyorlar, siyasi iktidarı, orduya kumpas kuranları, buna destek verenleri ve ordunun yönetimini eleştiriyorlar.
AKP döneminde biliyorsunuz hiçbir eleştiriye tahammül yok. Bundan genelkurmay da belli ki kendine vazife çıkarıyor ve üç güzide komutanını adeta aforoz ediyor.

Sevgili izleyiciler bunu kabullenmek gerçekten çok güç. Yıllarını Türk Silahlı Kuvvetleri’ne veren komutanları, arkadaşlarından ayırmak hakları olan olanaklardan mahrum kılmak akıl alacak gibi değil.

PKK’ya bir şey yapma sakın…

Üstelik genelkurmay bunu, Güneydoğu’da PKK’lı teröristler yol keserken, Türk askerine ateş açarken yapıyor. İşte bugün yine Lice’den haberler geldi. Maalesef beş askerimiz yaralandı. Genelkurmay ise yaptığı açıklamalarda sadece sükunet tavsiye ediyor ve teröristlere müdahale edilmediğini iftiharla duyuruyor kamuoyuna.

Güneydoğu’da PKK’lı teröristlerin oyuncağı durumuna düşen silahlı kuvvetlerin kendi komutanlarına uyguladığı çok ayıplı davranışı sizlerin takdirine bırakmak istiyorum.

Bugün de bu kadar. Yarın aynı saatte tekrar görüşmek üzeren hepinize iyilikler dilerim. Hoşça kalın...


GÜNÜN YORUMU. 4.6.2014.ÇRŞ. paylaşan: ulusalkanal

Ulusal Kanal
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87

MEĞER ERDOĞAN GELENE KADAR BU ÜLKEDE HİÇBİR...
Video Haber: "Can Ataklı'dan 11.07.2014 Cuma, Günün Yorumu..."

Haberi Oku