HER HALK LAYIK OLDUĞU ŞEKİLDE...

Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir...


Yıllar önce, muhterem zat Başbakanlık koltuğunda otururken, bir 23 Nisan Ulusal egemenlik ve Çocuk Bayramında, geleneksel olarak, beş dakikalığına kendi koltuğuna oturan bir kız öğrenciye ne demişti hatırlıyor musunuz?..


-Artık Başbakansın... İster asar, ister kesersin!..


Aradan yıllar geçti... Muhterem, Cumhurbaşkanlığı makamına yükseldi. Elindeki yetkilerden şikayetçi... Muhalefetle arası bozuk... Hükümetin gidişatı moralini bozuyor... Ehh, biraz da yalnızlık çekiyor; haklı tabii, Başbakanlığında olduğu gibi, öyle çok yüklü programlar yok... O da yeni bir gelenek başlattı; önce muhtarları topladı Saray’a parti parti, anlatmak istediklerini onların üzerinden söylemeye başladı... Nasıl olsa medyanın büyük bölümü bu toplantıları canlı yayınlamak üzere bekleşiyordu... Havuz gazetelerinin manşetleri de hazırdı...


Sayısını karıştırabilirim; 19. Ya da 20. Muhtarlar buluşmasından sonra ikinci aşamaya geçmeye karar verdi, kaymakamları topladı... İçeriği gayet geniş, pek zengin, öğütlerle, uyarılarla dolu bir konuşma yaptı. İlk ve en önemli öğüdü (uyarı da denebilir) şuydu:


-Mevzuat şöyledir, böyledir, yeri geldiği zaman koyun mevzuatı bir kenara, kendi zihinsel inkılabınızı devreye sokun. ‘Ben bunu yaparım’ deyin ve yapın. İşte bu idareyi kullanmaktır. Kim için kullanıyorsunuz  bunu, vatandaş için. Hiç çekinmeyin kullanın!..


Aslında, taa başından beri kendi yaptığını öneriyordu ilçe yöneticilerine, “sen yap, mevzuat arkadan gelsin!” İyi, güzeldi de ufak bir pürüz vardı, mevzuat dediği hukuktu, anayasaydı, yasalardı!.. Üstelik anımsadığım kadarıyla o yasaların birinde, üstelik “emir kipinde” şu mealde bir madde vardı:


-Devlet memuru, kanunsuz emirleri uygulayamaz!..


Tabii, “kendisi kanunsuzluk yaratıp, sonra da ona uygun bir kılıf uydurur” demiyordu, o kadarını hayal edememişti hazırlayanlar ama, her iki halde de, neresinden baksanız yapılan suçtu... Vee bu ülke bu tür uygulamalardan yeterince devasa zararlar da görmüş, devlet işleyişi rayından çıkmıştı... Üstelik bu arkadaşların her biri kaymakamdı, cumhurbaşkanı değil, bugün yaptıkları, sonradan önlerine uzatılınca ne yapacaklardı acaba?..


Neyse, Cumhurbaşkanı’nın bir “formülü” olmasa bunları söylemezdi herhalde... Gelelim ikinci pek önemli söylevine; aslında buna uyarı, öğüt falan değil, düpedüz istek demek lazım:


-Üstlendiğiniz görevler sebebiyle... Birikimlerinizi hem yeni anayasa hem de başkanlık sistemi tartışmalarına katkı sağlayacak şekilde bakanlığımız aracılığıyla bir araya getirmenizin faydalı olduğunu düşünüyorum


“Yukarıdaki ilk madde suçsa, bu ne oluyor peki?” diye sorduğunuzu görür gibiyim... Valla bende söz bitti. Kime soracağımı da şaşırdım... Geriye bir tek muhatap kalıyor; Türk milleti... Tarihin en ünlü sözlerinden biridir:


-Her halk, layık olduğu biçimde yönetilir!..

 


Boykot diyoruz ama masada mıyız ki?!.

 


Ben bu işten bir şey anlamadım...


Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı sıfatlı kişi “Kürtlere değil, PYD’ye karşıyız” diye açıklamalar yapıyor... Dışişleri bakanı sıfatlı muhterem, daha da net olarak, “PYD’ye davet giderse zirveyi boykot ederiz” diye konuşuyor... Ancak kazın ayağı bambaşka durumları işaret ediyor!..


-Öncelikle PYD lideri Salih Müslim’in “özel davetle” Cenevre’de bulunduğu bildiriliyor. Görüşmeler Cuma günü, yani yarın başlayacağına göre bu ne demek?..


-Rusya Dışişleri Bakanı Mihail Bogdanov. Türkiye’nin boykot çağrılarına anlam veremediğini belirterek, “Ankara’nın Suriye görüşmelerine katılması öngörülmüyor. Nasıl Moskova, Washington, Riyad bu görüşmelere katılmıyorsa Ankara’da burada yer almıyor.” Dedi...


-Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Rusya’nın bu açıklamasını yalanlayarak Cuma günü yapılacak görüşmelere PYD’nin katılmayacağını, Türkiye’nin “en üst düzeyde” katılacağını, bunun nihai karar olduğunu açıkladı...


-Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius, BM Suriye Özel Temsilcisi Mistura’nın kendisine PYD’nin Cenevre görüşmelerine davet edilmeyeceğini söylediğini açıkladı...


-Her sıkıştıklarında, “biz bölücü değiliz, ayrılmak istemiyoruz” diye yürek parçalayan açıklamalar yapan HDP/PKK gazetesi Özgür Gündem, dün “Lozan yıkıldı, Kürtler Cenevre’de” manşetiyle çıktı!..


Şimdii, biz kime inanalım; geçmişi sabıkalarla dolu AKP iktidarına mı?. Bizi pek seven Fransızlara mı, “büyük dost” Ruslara mı yoksa Kürt bölücülerine mi?.. Nasıl olsa yalnızca 24 saat kaldı, bekleyelim...


-Kim gözümüzün içine baka baka yalan söylüyor görelim!..

 


Gazeteciliğe ağırlaştırılmış müebbet!..

 


Can Dündar ve Erdem Gül’ün 40 günü hücrede, 63 gün süren tutukluluk sürecinin ardından iddianame ortaya çıktı...


Sabah gazetesinin verdiği habere göre, İstanbul Başsavcı Vekili İrfan Fidan’ın hazırladığı 473 sayfalık iddianamede iki gazeteci için istenen cezaları sıralıyorum:


-Hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüsten ağırlaştırılmış müebbet.


-Gizli devlet bilgilerini askeri veya siyasi casusluk amacıyla temin etmekten 20 yıl, açıklamaktan müebbet.


-Silahlı terör örgütüne(Fetö) isteyerek yardımdan 10 yıla kadar hapis.


İddianamenin özetinin özetini okuyunca aklıma Ergenekon, Balyoz, Casusluk iddianameleri geliverdi nedense... Devran değişiyor, isimler değişiyor ama iddianameler nedense hep aynı... Bunları özel bir fanusta filan mı saklıyorlar diye merak ettim. Ancak hiç kuşkum yok...


-O iddianameler de, ardındakiler de geçer gider, gerçek gazeteciler ve gazetecilik kalır...

 


https://twitter.com/umit_zileli

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87