SONRASI? SONRASI YOKTUR…

İnsanlar son zamanlarda; “Bazı şeylere sığınmak, bazı şeyleri ummak, bazı şeyleri görmemek, bazı şeyleri de unutmak istiyorum. Başka nasıl olur ki? Çare olur mu? Bilmiyorum, umuyorum ama bilmiyorum” diyorlar…

Örneğin her zaman olduğu gibi Büyük Atatürk’e ve yaptıklarına sığınanlar var, başka kime ve neye sığınabilirim ki diyenler var? Bu sığınış bana her zaman umut veriyor ama bugünlerde zorluyor şeklinde düşünenler var…

Büyük ölçüde geçmişe özlem duyanlar, bu bana umut veriyor ama sevinç vermiyor diyenler, neden benim gençlik yıllarımdaki güzellikleri şimdiki gençler yaşamıyor diye üzülenler var. Aslında yazarken ve konuşurken zorlananlar olduğu kadar, benim ne düşündüğümü, sizin ne düşündüğünüzü, hepimizin aklından nelerin geçtiğini bilenler var.  Tıpkı tüm yazıları birbirimize destek olmak için yazdığımızı, paylaştığımızı, okuduğumuzu bilenler olduğu gibi. Hala kuyruğu dik tuttuğumuzu, yıkılmadık ayaktayız demeğe çalıştığımızı, ben buradayım, sen ayaktasın ya demek istediğimizi bilenler olduğu gibi.

Yine normal koşullardan geçmediğimizi, birbirimize her zamankiden daha çok gereksinim duyduğumuzu, uçurumun kenarından düşmemek için çabaladığımızı hepimizin bildiği gibi…

Bu arada sosyal medyada dolaşan uyarıcı iletiler var. “Tam da aklımdan geçenleri yazmışsın” diyen ve mutlu eden okur mektupları var. Dibe vuran ekonomiye, can çekişen turizme, ardı arkası kesilmeyen terör belasına, rayından giderek çıkan hukuk sistemine, giderek derinleşen demokrasi açığına, mutlak yetkilerle donatılan liderliğe koşar adım gidişe rağmen umudunu koruyanlar var…

Ve hatırı sayılır derecede ayrışan bir ülke, umutsuz bir gençlik, işsiz aşsız milyonlar, yarın kaygısı taşıyan aileler, “yapacak bir şey kalmadı” diyen mutsuzlar ordusu, kendi kabuğuna çekilen bir toplum var.

Sizleri üzmek için yazmadığımı, birçoğunuzun benim gibi düşündüğünüzü, aynı kaygıları taşıdığımızı bildiğim için yineleyerek yazıyorum. Umudun da, barışın da çok uzak olduğu böyle bir ortamda başka ne yazılır ki diyor ve bu cennet vatanı neden böyle bir karanlık bastı diye kendi kendime sorup, söylenip duruyorum…

Hele de demokrasinin tadını, özgürlüklerin lezzetini, Cumhuriyet kazanımlarının gururunu solumuş biri olarak. Hele de yüksek ve ileri demokrasinin şahlandığı bugünlerde(!) oyunu açık kullanan vekilin; “Anayasa Mahkemesi’nden medet umanlar avucunu yalar” sözünü duyan ve ağzı açık kalan biri olarak…

Her şeye rağmen önemli olan ülkemiz kan deryasına dönmüşken, IŞİD, PKK, FETÖ, dış güçler çevremizde cirit atarken, memleket kanlı Ortadoğu Coğrafyasına doğru çekilmek istenirken bir çıkış yolu bulmaktır.

Hele de Dolar ve Euro’nun neden olduğu iflaslar, icralar, intiharlarla boğuşurken, toplumsal gerginlik, köşeye sıkışmışlık, mutsuzluk, karamsarlık, çaresizlik tavan yapmışken;
Bu zorlu siyaset ortamında hiçbir sorun yokmuş gibi anayasa tartışmalarıyla zaman ve enerji tüketmek niye? Siyasi manevralarla ülke yönetmeye kalkışmak niye?

Cumhuriyetin nimetlerine, demokrasinin fabrika ayarlarına dönmek varken…
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87