SORGUSUZ SUALSİZ SÜREÇ…

Ne sorunlar değişiyor, ne de kafamda dönüp duran sorular Örneğin; son günlerde saat denilen kavramın aslında ve hele de bazı durumlarda seneden bile uzun olduğunu, bazen de saniyeden bile kısa oluşunu anlamakta zorlanıyorum. 

Yine örneğin babası içeri atılan küçük bir çocuğun, onu görmek için dere tepe aşıp gelmesi ve kısa sürede biten telefon görüşmesi,  çocuk ve babası adına zamanın kısalığı değilse nedir diye düşünüyorum! 

Ya da telefon başında beklenen önemli bir sağlık haberi için saatin bi türlü geçmeyişi bekleyenler adına zamanın yıpratan uzunluğu değilse nedir sorusuna yanıt arıyorum…

Yüreğime kıymık batıran ve cevabını bulamadığım sorulardır bunlar…

Örneklerle ilgisi olmasa da aleyhlerinde en çok konuşanları kilit noktalara taşıyan yönetimleri anlamakta da zorlanıyorum! Örneğin bakan yapılan, ya da hükümet sözcüsü olarak atanan kişilerin geçmişte söylediklerinin yenilip yutulması kolay mıdır? Bu anlamda AKP’yi takdir etmek mi, durmadan alkışlamak mı gerekir? (Meraklısı açar adı geçenlerin bir zamanlar dediklerine bakar öğrenir!) Acaba bu yöntem, yönetimlerin, intikamı mıdır, stratejik bir taktik midir, bir gözdağı mıdır, Türk usulü susturma mıdır? Bu uygulamaları bilgi ve deneyimle(!) açıklamak kabil midir? Anlamakta gerçekten zorlanıyorum!

Cumhuriyetin nimetleri ile işe, mesleğe, ulaşmış insanların, çocuklarımıza reva gördüğü eğitim sistemine bakınca, örneğin Afyonkarahisar’da Müftülük ve Milli Eğitim Müdürlüğü’nün el ele vererek “Haydi namaza” etkinliği başlattığını duyunca bir zamanlar eğitim seferberliği başlatarak okuma yazma bilmeyen insanların ayağına hizmet götürenleri düşünüyorum…

Sonra da dönüp; bu etkinliğin cami görevlilerince “namaz takip çizelgesi” olarak da izleneceğini, yapılan plana göre erkek çocukların en az 3, kızların en az 2 vakit cami cemaatiyle namaz kılacağını okuyunca nerden nereye diyorum!

Yapılanlar “Laiklik elden gidiyormuş! Bu millet isterse elbette elden gider” şeklindeki sözlerin sıkı tuttuğu ve sıkıca uygulandığının kanıtı değilse nedir?

Bu durumda; yılmaz, yanılmaz, yıkılmaz, dönmez eğilmez, bükülmez bir liderin var olduğu tarihimize bakıp “Ey zaman! Sen ne acımasız bir tırpansın, önüne geleni biçip geçiyorsun” demek mi lazım?

Yoksa Özdemir Asaf’tan; “Kimi gittikçe kalır, kimi kaldıkça gider” dizesini ödünç alıp susmak mı? 

Kararsız kalınca hakemliğinize başvurmak istedim…
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87